Cüneyt Sarıyaşar, Yaşadıkları Saldırının Ayrıntılarını Yeni Şafak Gazetesi’ne Verdiği Demeçte Anlattı

Cüneyt Bey, olayı bir kez de sizden dinleyelim.

Biz orada iftarımızı yaptık ve yürüyüş kortejini kurmakla ilgili toparlamamızı yaparken “Adalet her zaman her yerde”, “Roboski’ye adalet siyasetin gölgesinde kalkmasın” gibi temel bakış açımızı ifade eden ana pankartlarımızla yürüyüşe hazırlanmaya çalışıyorduk. Gençlik örgütlerimiz de kendi getirdikleri pankartları hazırlıyorlardı. O sırada aniden Malta Kapısı tarafından 4-5 kişinin alana doğru hızla gelerek “Lan burada ne yapıyorsunuz, Kürt dedirtmeyiz lan burada” diye saldırmaya başladılar. Bizim el dövizleri hazırlayan gençlerimizden bir tanesinin yere koyduğu bir el dövizi vardı, Kürdistan kelimesi geçiyordu dövizde, onu ve diğer dövizleri yırtmaya başladılar. “Kürdistan-mürdistan dedirtmeyiz lan burada burası Türkiye” diyerek saldırıya devam ettiler.  Aslında bu saldırgan 4-5 kişinin tamamını yan yana koysanız bunların her biri ayrı bir sosyolojiye ait diyebileceğimiz insanlar. Bir tanesi badigart kılıklı dövmeli, bir tanesi elinde sopası döner bıçağı bulunan farklı bir tip,  bir tanesi camide rastlayacağınızı düşündüğünüz bir tip, bir tanesi İsmail Ağa Camisi çevresinde görebileceğiniz bir tip ama bu ayrı ayrı tipler bir araya gelmişler ve orda birlikte bize doğru bir saldırıda bulundular. O anda biz müdahale edip “Bir dakika kardeşim ne diyorsunuz, biz burada Müslümanlar olarak bir araya toplandık, İslam’ın duyarlılığıyla bir araya geldik, siz neden bahsediyorsunuz” dedik. 
 
Kürdistan da bu milletin bir parçası, Kürtler bir parçası, burası coğrafi bir isimdir.  Daha düne kadar bu topraklarda, yüz yıldır bu insanlara zulmeden TC Devleti kurulmadan önce, TC Devletinin ilk kuruluş safhasında da 1. Meclisin, halkın meclisinde de Kürdistan milletvekilleri vardı. Ne diye hemen bir kelimeye takılıp onun üzerinden farklı yorumlar yapıyorsunuz. Yapmayın bunu, anlayın, buradaki insanların duruşu farklıdır. 
 
Biz orada insani olarak izah çabası gösterirken dinliyor gibi davranıp arkasından oradaki adam “Yürü lan” diyip palasını çekip millete saldırdı. Tamamen provokatif, orayı dağıtmak, insanlara saldırmak için gelmiş bir ekipti, söz konusu olan da o dövizler değildi, ne yazıyor olursa olsun fark etmeyecekti. İlginçtir, bu ekip oradan geçerken bir kelime gördü de öfkelenip arkadaşlarını çağırdı durumu yok, çünkü bizim bu el dövizlerinin açılıp da sıra sıra dizilmesiyle bunların gelmesi arasında birkaç dakika var. Birden gelip sopalarını, bıçaklarını, silahlarını çıkarıp millete saldırmaya başlayınca ve biz de laftan anlamadıklarını görünce hemen “arkadaşlar sakin olun” anonsunu yaptık ve “kesinlikle müdahale etmeyin geri çekilin” dedik. Bu arada bir tanesi tabancasını çekti, namlusuna mermiyi yerleştirdi, bunları gördüğümüz anda provokasyonun aleniliğinin farkına vardık, hemen “arkadaşlar hiç kimse müdahale etmesin, geri çekilin, tamam kardeşim pankartlarımızı topluyoruz, alanı boşaltıyoruz, herkes dağılsın” anonsu yaparak, insanları sükunete erdirmeye çalışarak geri adım attık. Ama bu arada o sakallı şalvarlı provakatif kişi Haliç Caddesi kapısından hızla içeri “Alahuekber” diye dalarak hiç tanımadığı bilmediği insanlara tekme tokat girişti. Birden yeni bir arbede oldu. Bu sırada bazı arkadaşlarımız darp edildiğinden yere düştüler. O sırada bir arbede daha yaşandı. Arkadaşlarımızın bir kısmını caminin içerisine sokarak o alandan çıkmaya çalıştık. O arada, saldırganlar içeri doğru girdikleri sırada daha önce etrafımızda gezen sivil polislerin yavaşça bizim alanımızı terk ettiklerinin farkına vardık. Biz saldırı öncesi hazırlıklarımızı yaparken sivil polisler etrafımızda, resmi polisler de cenaze kapısının dışında bekliyorlardı. Bir arkadaşımız bana gelip “Alanda hiç polis kalmadı. Bu adamlar girdiği anda polisler geri çekildi” dedi. O anda ciddi bir problemin içinde kaldığımızı fark ettik. Arkadaşlara geri çekilin anonsları yapılırken ben koşa koşa cenaze kapısına gidip polislere “Adamlar orda bize silahla saldırıyor siz burada ne duruyorsunuz” diyerek o ekibin alana gelmesini sağladım. Resmi polisler oraya doğru gelirken ben arkadaşlarımıza sakin olun polisler geliyor uyarını yaptım. Adamlar bunu duyar duymaz hemen kaçtılar. Biz emniyet güçlerinin gerekli güvenliği sağlamasıyla eylemimize kaldığımız yerden devam ettik.  Fakat böyle bir saldırıyla karşı karşıya kaldık. Hamdolsun bütün duyarlı arkadaşlarımızın ve gençlerimizin olgun davranışlarıyla provokasyon amacına ulaşmadan bu saldırıyı atlattık.
 
Peki, Cüneyt Bey, şöyle bir durum var; Muhakkak iyi niyetli bir pankart ama şehit haberlerinin de olduğu bir dönem, bu dönemde o pankartın açılması biraz sıkıntı yaratmış olamaz mı?
 
İki tane şeye açıklık getirmemiz lazım; Birincisi pankartla döviz arasında çok ciddi bir fark var. Çünkü pankart o yürüyüşün ana damarını temsil eder. El dövizleri ise bireysel inisiyatifle, kişilerin kendi hassasiyetiyle katkı sunmak amacıyla hazırlanmış materyallerdir.  Biz, fikir özgürlüğünü savunan bir derneğiz ve süreç de bu toplumda fikir özgürlüğünün önünün açıldığı bir süreçtir. Evet, Kürt sorununda çatışmalı bir süreç de vardır ama bu süreç Kürt Sorununun tanımlanmasını, özgür ifadeleri engellememeli. Bu duruma korku imparatorluğu derler. Zaten 80 yıldır bu topraklarda insanlar üzerindeki baskı budur. İnsanları öldürerek, insanlara ölüm merkezli çözümler sunarak, devletin de sürekli bu çözümleri dayatmasıyla insanlar bir korku imparatorluğunda yaşatıldı. Bizim bu dönemde özellikle önünü açtığımız ve önünü açmak için misyon yüklendiğimiz konu özgürlüklerdir. Bizim, bir arkadaşımızın kimseye hakaret içermeyen, birisini aşağılamayan, insani değerlere müdahale etmeyen el dövizini ortadan kaldırma veya bu ifadeye karşı tavır alma durumumuz söz konusu olamaz. 
 
Yani biz dövizin arkasındayız diyorsunuz.
 
Biz dün yaptığımız açıklamamızda da şunu söyledik; İttihat Terakki geleneğiyle bu toraklarda 2. Meclisle beraber deli gömleği giydirilerek baskı altına alınan halkların kendi iradesini yok ettikleri sürecin dışında ve evvelinde bu memlekette Kürdistan ve Ermeni milletvekilleri vardı ama bu topraklar bölünmemişti. Bilakis 7 düvele karşı savaşılmış, Kürdistan milletvekilleriyle birlikte bir meclis oluşturulmuştu. Kürdistan lafı öyle devletin bize dayattığı gibi alerjik bir laf değil. Açıkça şunu ifade ediyorum; Birileri Kürdistan kelimesini ayrılıkçı bir ifade olarak bu toprakları bölmek için kullanıyorsa biz açıkça bu topraklarda yaşayan sosyolojiyi bölmek için kullanılan her tür kelimeye karşıyız. Zaten MAZLUMDER dediğiniz zaman herkes bunu bilir. Bizim böyle bir konseptimiz yok. Biz Türkiye’de Kürt siyaseti üzerinde savaşa endeksli, şiddete endeksli politikaları güden ve topluma bu noktada kendi siyasetini dayatan örgüt ve de tüm çabalara karşı olduğumuzu açıkça ifade etmişiz. Ama temelde birlik politikalarının bir örgüt politikasına endekslenemeyeceğini, devletin kendisinin belirgin bir politika üretmesi gerektiğini, bu politikanın halkın özgürlükleri doğrultusunda olması gerektiğini açıkça ifade ederiz. Bu örgüte endeksli bir dil kullanmayız. Bunun sebebi burada asli iradenin devletin olmasıdır. Çünkü biz vergimizi bu devlete veriyoruz, oyumuzu bu devletin meclisi için kullanıyoruz ve diyoruz ki “Hukuki ve meşru olan mekanizma sensin ve hukuk içinde kalarak bu sorunları özgürlükler çerçevesinde sen halletmelisin”. Bunun için bizim muhatabımız örgüt değil devlettir. İnsan haklarının dili budur. Şimdi Kürdistan kelimesinin kullanılmasından hareketle MAZLUMDER’i, MAZLUMDER’e gönül verenleri, adalet için yürüyen insanları kalkıp başka bir siyasetin peşine takmak hele bir örgütün peşine takmak insafsızlıktır, vicdansızlıktır, adaletsizliktir. Bunu kabullenmemiz de mümkün değildir.
 
Bu provokasyon, bize yapılan saldırı kadar toplumu sosyolojik olarak da bölücü bir provokasyondur.  Hiç kimse bu noktada kelimelerin arkasına saklanarak MAZLUMDER’in adalet talebini görünmez kılmaya çalışmasın, bunu başaramayacaklardır.  Biz 21 yıldır nice iktidarların, nice siyaset güdenlerin geçtiği süreçlerde dimdik, adalet talebiyle ayakta kalan bir örgütüz. Bu adalet talebimizi hayatımız olduğu sürece de dillendirmeye devam edeceğiz. Yeni genç nesillerimiz bu gün ordaydılar, yani MAZLUMDER bu genç nesillerle beraber. Bu demektir ki MAZLUMDER’in meşalesi daha uzun yıllar yanmaya devam edecektir.
 
Cüneyt Bey, anladığım kadarıyla oradaki Kürdistan ifadesi bir coğrafi tanımlama manasında değil mi?
 
Kesinlikle coğrafi bir tanım, zaten bizim temel yaklaşımımız budur. Biz Medine Vesikasını esas alan bir kurumun insanlarıyız. Oturup, ortaklaşıp Medine Vesikası örnekliğinde olduğu gibi insanların hür iradeleriyle, ortak metinlerle toplumsal sözleşmelerin inşasından yana olduğumuzu açıkça belirtiyoruz. Anayasa bağlamındaki çalışmalarımız da bununla alakalıdır, anayasa çalışmalarımızda zaten bunları görürüsünüz.
 
Saldırı sonrası tutuklamalar var mı? 
 
Saldırı sonrası tutuklamalar oldu. Bu gece sahur vakti öğrendik ki bu tutuklamaların salıverilme durumu da olmuş. Tabi ki biz hukuki olarak bunun peşindeyiz, avukatlarımız konuyu takip ediyorlar. Saldırının tamamının video kayıtları elimizde, saldırganların fotoğrafları var, kim olduklarını biliyoruz. Biz bu konuyu takip edeceğiz ve adil bir yargılama ile hak ettikleri şekilde yargılanmalarını istiyoruz. Üstünün örtülmesine kesinlikle müsaade etmeyeceğiz.
 
Tutuklananların kaç kişi olduklarını biliyor muydunuz ve hepsi serbest mi bırakıldı?
 
Biz 5 kişi olarak biliyoruz, bize sözlü gelen bilgi çerçevesinde hepsinin serbest bırakıldıklarını öğrendik. Ama bunu resmi kanaldan teyit etmedik.
 
Peki, sizce bu döviz olmasaydı da saldırı gerçekleşir miydi? 
 
Kesinlikle gerçekleşirdi, o döviz keçeli kalemle yazılmış küçük ebatta bir dövizdi, biz bile görmedik, haberimiz yoktu. Saldırganlar geldikten sonra koşarken gördüm. Bu adamlar oraya hazırlıklı gelmişler, ellerinde palalar, silahlar, sopalarla geldiler. Sadece Türk Bayrağı eksikleri vardı provokasyonu tamamlamak için, kavga sürerken sonradan gelip saldıran sakallı o eksikliği tamamladı. Bu kişiler bilinçli bir şeklide sadece bize saldırmak amacıyla gelmişlerdi. Polisteki açık ifadelerinde de şunu söylüyorlar; Efendim PKK bayrağı açılmış, PKK’lılar Fatih Camii’ni basmışlar, eylem yapıyorlarmış. Geldiklerinde gerçekten bir PKK bayrağı mı gördüler? Hayır, orda namazdan çıkmış, orucunu tutmuş Müslüman muvahhit insanları gördüler. Peki, o İsmail Ağa’nın klasik uzun sakallı şalvarla gelen adam, karşısındaki adamların namazdan çıktığını, iftarlarını açmak üzere olduklarını gören o adam provokatif bir adam olmasa, su içine yılan bile dokunmaz denilen bir kültürde nasıl o insanlara tekme tokat dalıyor. Videosu var, alana koşa koşa geliyor, ilk bulduğuna vuruyor. Ondan sonra da cebinden bir bayrak çıkarıyor, bir yandan tekbir getirip bir yandan da bu ülke bölünmez gibi atabildiği bütün provokatif lafları atıyor. Biz sonradan öğrendik ki bu insanların bir tanesi adam öldürmekten içeri girip şartlı tahliye ile çıkmış, bir tanesi uyuşturucu kullanıyor, bir tanesi çete işlerinin içinde. Bunların tamamı Fatih’te bilinen, provokatif işler yapan, insanların şerrinden kaçtıkları insanlar. Biz bu insanların peşini bırakmayacağız, adil yargılanmalarının peşinde olacağız. 
 

 

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2012-08-12
Okunma Sayısı : 1557
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4642982