Hol ve Roj Kamplarında Kalan Kadın ve Çocuklara Dair Değerlendirme

Hol ve Roj Kamplarında Kalan Türk Vatandaşı Kadın ve Çocukların Türkiye’ye Geri Dönmeleri Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır!

2003 yılında gerçekleşen Amerika- Irak Savaşı’ndan (2. Körfez Savaşı) sonra Irak coğrafyasında hakim olan kaos ve karmaşa ortamı, “Arap Baharı”yla birlikte önce Tunus, Mısır ve Libya’ya ardından da Suriye coğrafyasına yansımıştır. Çatışma ortamında filizlenen gruplardan biri kontrol ettiği bölgeyi devlet ilan etmiş ve adına IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) demiştir. Bu devleti kendi düşüncelerine uygun bulan farklı coğrafyalardan birçok insan, “Halifelikte” yaşamak için akın akın bu bölgede toplanmıştır. Fakat IŞİD hâkimiyeti altındaki toprakların egemenliğini kaybedince, kadın ve çocuklardan oluşan ve savaşta yer almayan on binlerce kişi Irak ve Suriye’de oluşturulan veya daha önceden var olan kamplarda tutulmaya başlanmıştır.

Bahis mevzuu kampların en büyükleri Hol ve Roj kamplarıdır. Ortadoğu'nun en büyük toplanma alanlarından biri olan Hol kampı, Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından 1991'de kurulmuştur. İlk defa Körfez Savaşı'nda kaçan Iraklı mültecilerin sığınma alanı olarak kullanılmış, 2003 yılında ABD'nin Irak'a müdahalesi sonucu bir kez daha mültecilere ev sahipliği yapmış ve IŞİD'in Musul'u işgal etmesiyle birlikte tekrar Iraklı mültecilerin barınma merkezi haline gelmiştir. Kamp 2015'in sonlarında, YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) denetimine girmiştir. Yaklaşık 20 bin civarı mültecinin yaşadığı kampta, IŞİD’in bölgeden tasfiyesi sonrası nüfus 3-4 kat artarak 70 bin kişiye ulaşmıştır.

Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan ve Ortadoğu coğrafyasının her zor anında mültecilere ev sahipliği yapan Hol ve Roj kampları; uluslararası raporlara, medyaya yansıyan haberlere ve kamplarda yakınları olan ailelerin verdiği bilgilere göre, kadın ve çocuklar için en temel insan haklarının hiçe sayıldığı yerler haline gelmiştir. Tüm dünyanın gözü önünde ciddi sıkıntılar ve ağır zulümler yaşanmaktadır. Geçtiğimiz haziran ayında, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri, YPG'nin kontrolü altında bulunan bu kamplardaki insani durumun endişe verici olduğunu, kadın, kız ve hatta erkek çocukların cinsel şiddete ve insan ticaretine maruz bırakıldığını veya zorla evlendirildiğini, cinsel köle yapıldığını ve sömürüldüğünü birinci ağızdan açıklamıştır. Son yapılan açıklamalarda kamplarda yaşayan yaklaşık 50 kişinin de öldürüldüğü bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştır. Kamplarda yakınları bulunan ailelerin verdiği bilgilerde de kadın ve çocukların kamplarda ciddi bir hijyen ve beslenme sıkıntısı yaşadığı, çocukların açlıktan ve aşırı sıcaktan öldüğü, bu durumun salgın hastalıklara yol açtığı, kamptaki kadın ve çocukların sık sık sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldığı, 14-15 yaşına giren erkek çocukların kamp sorumlusu YPG militanları tarafından ailelerinden alınıp, bir daha kendilerinden haber alınamayacak şekilde kaybedildiği ifade edilmiştir.

Güncel verilere göre YPG kontrolü altında olan Hol kampında 70.000’e yakın kişi yaşam mücadelesi vermektedir. Bu kişiler arasında 70’e yakın Türkiye vatandaşı kadın ve çocuk da bulunmakta, aynı şekilde Roj kampında da 50’ye yakın Türk vatandaşı kadın ve çocuk bulunduğu ifade edilmektedir.

Bu kamplarda tutulan Türk vatandaşlarının da dâhil olduğu kadın ve çocuklarla ilgili problem, kabul etmek gerekir ki basit bir sorun değildir. Örneğin savaşan erkeklerin “Yabancı Terörist Savaşçı” olarak kabul edilmesine rağmen hangi yargılamaya tabi olacağı tartışmalı bir konudur. Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Irak ve Suriye’de yargılama yetkilerinin bulunmaması, savaşta yer alan kişilerin tabi oldukları ülkeler tarafından vatandaşlıktan çıkarılması gibi problemlerin çözümü, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bütün dünya ülkelerinin oluşturacağı çözüm mekanizmalarıyla ancak mümkün olabilecektir. Fakat burada daha rahat çözümlenebilecek bir konu olan kadın ve çocukların durumu da belirsizliğini korumaktadır

Kampların yaklaşık p-80’ini kadın ve çocukların oluşturduğu bilinmektedir. Bu kadın ve çocuklar, silahlı çatışmalarda yer almadıkları halde savaşın, kaosun ve karmaşanın getirdiği mağduriyetleri yaşamaktadırlar. Bu mağduriyetlerin en başında da bunların sahipsizlikleri ve belirsiz statüleri yer almaktadır. Tüm dünyanın gözü önünde onlara “vebalı” muamelesi yapılmaktadır.

Kamplarda bulunan kadın ve çocukların “savaş esiri” mi yoksa “mülteci” mi oldukları belirsizdir. Kamplardan çıkışların veya kaçma girişimlerin engellendiği haberlere yansımaktadır. Oysa başka ülke vatandaşlığına sahip kişileri (kadınları/çocukları), suçları olmadığı halde bir kampta tutmanın temel uluslararası hukuk kurallarıyla bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır. Bu kamplardaki savaşa katılmamış kadın ve çocukların ülkelerine geri dönmeleri hususunda her türlü kolaylığın kampların güvenliğini sağlayan bölgesel ve uluslararası güçler tarafından sağlanması gerekmektedir.

İşin bir başka boyutu da vatandaşları kamplarda bulunan ülkelerin sorumluluğudur. Her bir devletin kendi vatandaşına karşı “vatandaşlık hukuku” bağlamında birtakım yükümlülükleri vardır. Yurt dışında olmasından bahisle devletlerin bu sorumluluktan kurtulamayacağı da açıktır.

Uluslararası hukuk gereği bir devlet; insan, ülke ve egemenlik hakkı olarak tanımlanan 3 temel unsura dayanır. Yargılama ve güvenlik, egemenlik hakkının en temel alametidir. Bir ülkenin kendi vatandaşını başka ülke topraklarında korumasız bırakması, kendi egemenliğini de hiçe saydığını gösterir. Yani vatandaşın ülkesine sağ salim dönmesi, en başta ülkenin egemenliğiyle alakalı bir konudur. Eğer bu kadın ve çocuklar “suçlu” ise yargılamalarının da egemenlik hakkı gereği Türkiye’de yapılması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti derhal “suçluların iadesi” prosedürlerini işletmeli ve ülkesine getirerek yargılamayı kendisi yapmalıdır. Eğer bu kimseler “suçlu” kabul edilmeyip “tutsak” olarak görülüyorsa, tutsak vatandaşını kurtarmak da devletin öncelikli sorumluluğudur. Her türlü diplomatik ve uluslararası kanalları işleterek devletin vatandaşlarına karşı sorumluluğunu yerine getirmesi elzemdir.

Burada bulunan kadınların ve özellikle de çocukların, başta yaşam hakkı olmak üzere sağlık ve eğitim gibi en temel haklara uluşma fırsatının olmadığı raporlara yansımaktadır.  Savaşların en çok etkileneni olan, savunmasız ve öncelikli korunması gereken çocukların böylesi bir ortamda büyümelerinin, bu çocuklarda onulmaz travmalar oluşturacağı çok açıktır.

MAZLUMDER’e başvuran ailelerin yukarıda ifade edilen bilgiler ışığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden talebi, Hol ve Roj kamplarında kalan ve Türkiye’ye dönmek isteyen kadın ve çocuklar için, bir an önce gerekli dönüş olanakların sağlanmasıdır.

MAZLUMDER olarak, derneğimize başvuran ailelerin en temel insani taleplerinin görmezden gelinmemesini talep ediyor,

  • Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne; vatandaşlarının selameti için ülkelerine dönüşlerini sağlamasını, ulusal ve uluslararası gerekli hukuki - diplomatik tüm kanalları kullanmasını,
  • Başta BM olmak üzere tüm uluslararası kurum ve kuruluşlara ise insanlığın kanayan yarası olan bu konuda her türlü girişimi yapmalarının insani ve hukuki bir zorunluluk olduğunu hatırlatıyoruz.

Ayrıca bu kişileri hukuksuz olarak tutsak eden oluşum ve gruplardan da insanlık dışı eylemlerine bir an önce son vererek kadın ve çocukların vatandaşı oldukları ülkelere iadelerini sağlamalarını ivedilikle talep ediyoruz.

 

MAZLUMDER İstanbul Şubesi

 

DEĞERLENDİRMENİN PDF DOSYASINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

 

 

 

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2021-04-21
Okunma Sayısı : 597
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4643159