Suriye’de Askeri Müdahale Değil Siyasi Müzakere

Beşşar ESED liderliğindeki BAAS rejiminin uzun yıllardır süren baskıcı politikalarına karşı 2011 yılında halkın son derece haklı taleplerini dile getirdikleri gösterilerin Suriye hükümeti tarafından şiddete başvurularak bastırılmaya çalışılması ile başlayan olaylar, şiddetin dozu artarak ülke çapına yayılmış ve kısa sürede bir iç çatışmaya dönüşmüştür. Çatışmalar çeşitli iç ve dış etkilerle artarak vahim bir hal almış, yüz bini aşan can kaybı ve milyonlarca kişinin göçe zorlandığı bir iç savaşa dönüşmüştür. Suriye’de yaşanan iç savaş, Ortadoğu’da siyasi hesapları olan etkin güçlerin de müdahil olması ve bu güçlerin bölgedeki mezhepsel ve etnik fay hatlarını harekete geçiren şiddet politikaları izlemeleri nedeniyle tüm bölge ülkelerini tehdit eden bir durum arz eder hale gelmiştir.

Suriye’de olayların başlamasıyla ülkenin bir şiddet sarmalına girmesi sürecinde oluşan bu tablodan; halkının meşru taleplerini katliamla bastıran, şiddetin dozunu gittikçe artırarak hukuksuz bir savaş politikası izleyen, kitlesel katliamlar yapan Suriye hükümeti asıl sorumludur. Bununla birlikte, Ortadoğu’da özellikle “İsrail’in güvenliği” ekseninde bölgeyi dizayn etmek isteyen,  mezhepsel ve etnik farklılıkları istismar ederek ülke içi çatışmaları körükleyen, tarafları konuşturmak yerine savaştırmayı esas kabul eden, şiddete yatırım yapan uluslararası güçler de en az ESED kadar şiddetin sorumlusudur.
 
Suriye rejim güçleri tarafından geçen yıl içinde kimyasal silah kullanıldığı iddialarını araştırmak üzere BM inceleme heyetinin Suriye’de bulunduğu sırada, 20 Ağustos 2013 gece saatlerinde Şam’ın Doğu ve Batı Gota bölgelerine düzenlenen kimyasal saldırılarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Dünya kamuoyu bu saldırıların şokunu yaşarken 26 Ağustos’ta Halep’in Urum Kebir beldesinde de kimyasal silah kullanıldığı belirtilen bir diğer saldırının gerçekleştirilmesi ile Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale tekrar dünya gündemine oturmuş oldu. BM kimyasal silah araştırmacılarının raporu açıklanmadan ABD, İngiltere ve Fransa öncülüğündeki koalisyondan gelen askeri müdahale sinyalleri, ESED’in müttefiki olan Rusya’nın taraf olmayacağını ilan etmesi, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, BAE, Ürdün gibi bölge ülkelerinin oluşacak koalisyonda yer alacaklarını ifade etmeleri ile bir müdahale ihtimali iyice güçlendi.
 
Elbette Suriye’de yaşanan savaşın bir an önce sonlandırılması mutlak gereklilik, savaşın sürmesini istemek ise bir insanlık suçudur. Suriye’de sürdürülebilir bir çözüm için bölge dışı büyük güçlerin böylesi bir askeri müdahalesinden medet ummanın bir hayalcilik olduğu da bölgeye daha önce yapılan benzer müdahale tecrübeleriyle sabittir. Söz konusu güçlerin yakın tarihte, Afganistan’da, Irak’da ve Mısır’da gerçekleştirdikleri müdahaleler ve sonrası yaşananlar bu müdahalelerin sorunları çözmek yerine ne kadar ağırlaştırdığını göstermektedir. Söz konusu müdahaleler, bu ülkelere barış getirmek şöyle dursun, mezhepsel ve etnik ayrılıkları ve çatışmaları daha da içinden çıkılmaz hale getirip ihtilafları komşu ülkelere ihraç ederek bölgeselleştirmiştir. Demokrasi ve insan hakları pazarlamacılığı ile itibar devşiren bu devletlerin, gerek bölgede baskıcı diktatörlük rejimleriyle kurdukları kirli ittifaklar gerek Filistin seçimlerinin yok sayılması ve Gazze’nin yerle bir edilmesi süreci, gerekse de Mısır darbe sürecindeki rollerinden açıkça görülmektedir ki asıl amaçları İsrail’in güvenliğini tesis edecekleri bir düzenin kalıcı olmasını sağlamaktır. Onların gerçek bir barış ortamını tesis etmek gibi bir dertleri yoktur; bölgede var olan farklılıkları gerilime ve çatışmaya dönüştürerek zorla dayattıkları uluslararası sistemi sürdürülebilir kılmaktan başka öncelikleri yoktur. Bütün tecrübeler göstermektedir ki bölgeye demokrasi ve barış getirmeyeceği apaçık olan ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Suriye’ye yapacakları askeri müdahaleye karşı çıkmak bir insanlık görevidir. Söz konusu askeri müdahaleye karşı çıkmak ESED’e sahip çıkmak olmayıp bölge halklarının geleceğine, yüzlerce yıl içinde geliştirdikleri beraber yaşama pratiğine ve irfanına sahip çıkmak demektir.
 
Suriye'de yaşanan bunca acı tecrübe göstermiştir ki, kalıcı bir barış, taraflardan birinin diğerini yok etmesi ile değil, ancak tüm tarafların bir masa etrafına gelerek önce genel siyasi affın ilan edilmesi, sonra takvime bağlanmış ve uluslararası gözlemciler tarafından garanti altına alınan anayasal, yasal ve idari reformların tesisi ve nihayetinde uluslararası gözlemciler denetiminde seçimlerin yapılmasından geçmektedir.
 
MAZLUMDER, özelde Suriye’de ve genel olarak da bölgede sürdürülebilir bir barışın tesisi için, mezhepsel ve etnik çatışmaları tüm bölgeye yayacağı apaçık olan büyük güçlerin askeri müdahalesine izin verilmemesi gerektiğine inanır; mümkün olan en kısa sürede ateşkes sürecinin başlatılmasına ve akabinde tüm tarafların dahil olacağı bir konferans ile adil ve katılımcı bir siyasal sürecin işletilmesinin önemine işaret eder.
 
Ahmet Faruk ÜNSAL
MAZLUMDER Genel Başkanı

 

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2013-08-28
Okunma Sayısı : 775
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4644785