TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN’A DAİR İNCELEME VE DEĞERLENDİRMELER - Güncel Hukuk Dergisi - Mayıs 2013

TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN’A DAİR İNCELEME VE DEĞERLENDİRMELER

 
Mayıs 2013 - Güncel Hukuk Dergisi

Av. Tuğbay ÖZ- MAZLUMDER İstanbul Şubesi Hukuk Grubu Üyesi


1-Kavramsal İnceleme

Neredeyse herkesin hoşlanmadığı herkesi keyfince terörist olmakla suçladığı ve 11 Eylül olayları sonrası dünyada oluşan histeriye gönderme yaparak bu sayede rakibine karşı söylem avantajı sağlamaya çalıştığı bir dönemde, “terör”, “terörizm”, “terörist” kavramlarının gerçekte ne anlattığı çok su götürür haldedir. Hal böyle olunca bu kavramlara herkes kendine göre bir tanım ve anlam yüklemektedir. Sonuç olarak ise durum karmaşıklaşmaktadır. 

Bahse konu bu karmaşa garip ve biraz da komik bir takım durumları sonuçlamaktadır. Örneğin, geçmişin “teröristlerinden” olup da şimdilerde muteber siyaset adamı, halk lideri, temsilci, müzakereci vb. olarak kabul gören kişi sayısı hiç de az değildir. Mesela, 68 kuşağından olup da zamanın azılı teröristleri olarak görülen birçok kişi şimdilerde Avrupa siyasetinin temel belirleyicilerinden olmuşlardır. Şu halde bu bilgi müktesebatımızda dururken şimdi kime, neye göre, nereden bakarak ve nasıl terörist diyeceğiz? Bu soru akıllıca ve dürüstçe cevaplanmak zorundadır.

Terörizm ise dilbilgisi kuralları gereği teröristin yaptığına denir. Şiddet yöntemi kullanarak baskı, sindirme ve yıldırma faaliyeti olarak da tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, terör ve terörist tanımı siyasi niteliği olan ve tanımlayana göre değişebilen izafi bir kavramdır. 

2- Terör - Siyaset Kadim İlişkisi

Ortak bir tanımı olmasa da, terör kavramının felsefik, ideolojik, siyasi temelli isyan ve mücadele olgusu ile kadim yan yanalığı meseleyi daha da derinleştirmekte ve aynı zamanda zorlaştırmaktadır. Zira biliyoruz ki;  tarihte egemen güçlere sorun çıkartan her unsur hep bu etiket ile yaftalanmıştır. Fakat sorun çıkaran unsur ya haklı ise ne yapacağız? Nitekim tarihi tecrübeler göstermektedir ki, egemenlerin kurdukları düzenler genelde zalimane, haksız ve adaletsizdir. Ve bu düzenler zorunlu olarak kendine göre bir kültür ve dil üretir. Biz eğer egemenin dilinden konuşur isek belki bu konforludur fakat adil midir? İşte burası kırılma yeridir.

Bilhassa 2. Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından geçmiş yüzyılda kurulan küresel statüko, statükonun zihinsel ve pragmatist bileşenleri, öncelik skalaları, asimetrik hedefleri, dili, üslubu, refleksleri vb sorgulanmadan, bunlarla yine küresel çapta yüzleşilmeden ve illaki hesaplaşılmadan bu alanda esaslı, doğru ve kalıcı bir zihin altyapısı inşa edilemez. Galipler dışındaki diğer herkes olduğu gibi kimi galipler dahi statükodan şikayetçi olduğuna göre, bu düzen, iddianın aksine dünyaya huzur getirmedi demektir. Post-sömürgeci taktikler dünyada artık iş yapamamaktadır. Bu nedenle, statüko, dünya kamuoyunun yüksek yüzdesi nezdinde gayrimeşru ve mahkum bir konumda durmaktadır. Bu kanaati oluşturan ise elbette çok sayıdaki sarsıcı olaydan beslenen nefret ve tiksinti birikimidir. Şimdi, kitabı ortasından okumak kitabı anlamamıza engel olduğu gibi ahmak durumuna düşmemize de neden olacaktır. Böyle yapmamız için artık bir neden yoktur. Bu gerçekler atlanarak hiçbir yere varılamaz. Fakat akıl sade bizde değildir. Bu itibarla mevcut tıkanmayı fark eden egemenler, ufak formatlar atarak düzeni yine yeniden dizayn etme hevesindedir.

Şimdi bu analizden sonra şunu artık diyebiliriz; dikte edilen terör tanımı, “geçmişteki kaba güç ve haksızlık ile elde edilmiş olan kazanımların korunmasını” amaçlamaktan başka bir şeye hizmet etmemektedir. Diğer bir ifade ile “ezilen ezildiği ile kalsın” arzusudur. İşte güncel terör tanım ve konseptinin ahlaki zemini esasen bundan ibarettir.

Yukarıda kısmen değindiğimiz üzere, günümüzde terör kavramı tam olarak bir karikatüre dönüşmüştür. Ticari rekabet içindeki tarafların birbirini terörist olmakla suçladığı, sıradan bir ihtilafın taraflarının birbirlerini terörist diye itham ettikleri, saçının rengi, kıyafeti, lehçesi, mimiği vs beğenilmeyenin kolayca terörist etiketiyle yaftalandığı bir dönem yaşıyoruz. Öte yandan etnik düşmanlık saiki ile binlerce günahsız, silahsız Boşnak’ı öldüren Sırplar, bu Boşnaklara terörist diyordu. Kendi vatanlarında özgürce yaşamanın kavgasını veren Çeçenler Rusya için teröristtir. Onlarca BM kararına rağmen işgalcilikten vazgeçmeyen İsrail’e göre vatanlarını savunan Filistinliler teröristtir. Bugün savunanı kalmayan Apartheid bir zamanlar eşitlik isteyen siyahları terörist diye yaftalıyordu.

Önemli bir nokta, 11 Eylül sonrası dayatılan “Terörle Mücadele Konsepti” nin hedef kitlesine dairdir. Türlü nedenlerle kimse açıktan söylemese de bu hedef Müslüman Dünya’dır. Mevcut statükoya en güçlü, en dinamik karşı koyuşu sergileyen Müslümanlar bu iddianın “Olağan Şüphelileri”dir. Statüko, kendine en büyük sorun çıkarmaya aday bu hasmı palazlanmadan yok etmek istemektedir. Elbette açıktan söylenmemekte fakat ilgilisi bunu gayet iyi bilmektedir.

Mevcut statükoyu siyaseten olmasa da sivil girişimler ile delmeye çalışan, bu alanda epey de yol kat etmiş bulunan Müslüman Dünya’nın önünü kesme isteği açıktır. Mutlak hakimiyet hevesine tehlike oluşturan ve yeniden dizayn isteğini zorlaştıran bu zararlı unsurlardan kurtulmak istenmektedir. Demokrasi şovunu bir tarafa koyarsak egemenler bu kadar tahammülsüzdür.

Esasen, ufak sineklerin takıldığı fakat büyüklerin delip geçtiği bir düzen kurulmak istenmektedir. Daha doğrusu zaten böyle olan düzenin devamı istenmekte ve dayatılmaktadır. Büyük sinekler, terörü devlet gücü ile icra edenlerdir. Devlet terörü de sonuçta bir terördür. Yaptırımlar terör yapan devletlere de tatbik edilecek midir? 

Dolayısıyla, haklı yahut haklı olduğu sonradan kabul edilecek siyasi bir karşı koyuşa sırf birileri istiyor diye terör demek zorunda değiliz. Teröre bir tanım getirilecek ise mevcut duruma göre “öteki dünyanın” önermelerinin de kurucu işlevi olmak zorundadır.

3- Ortak Bir Terör Tanımı Mümkün mü?

Yukarıdaki açıklamalardan sonra bunun aslında mümkün olmadığı ortaya çıktı. Fakat biz yine de deneyelim.

Mesela, ABD’nin terör tanımı dünya kamuoyu için muteber midir? “Saddam’ın nükleer silahları var, çok tehlikeli, Irak terörist bir devlet, yok edilmeli” diyerek kendi halkını bile kandırarak Irak’ı işgal edip milyonlarca insanın ölmesine neden olan, sonra da “pardon yanılmışız, yokmuş” deme pişkinliği sergileyen ABD’nin bu konudaki şansı ne olabilir?

Yine, “terörist” Taliban’ı yok etme iddiasıyla Afganistan’a saldırıp binlerce insanın ölmesine neden olan, sonra da aynı “terörist” Taliban ile masaya oturup anlaşmaya çalışan ABD’nin şansı nedir?

Terörist suçlamasıyla binlerce insanı yıllardır yargısız Guantanamo’da tutsak edip sonra da birçoğuna “pardon” deyip tazminat ödeyen ABD’nin şansı nedir?

Mesela, Avrupa’nın terör tanımı dünya kamuoyu için muteber midir? 11 Eylül psikozu içinde olağan şüpheli gördüğü binlerce Müslüman kişiyi mafyatik operasyonlarla alıkoyan, kimini öldüren, uçaklarını ve havaalanlarını bu yönlü insan kaçakçılığı için üs haline getiren, sonra tüm bunları ya basının zorlaması ile ya da kendiliğinden itiraf edip utanan, özür dileyen, tazminat ödeyen Avrupa’nın şansı nedir?

Mesela, İsrail’in terör tanımı dünya kamuoyu için muteber midir? Silah üstünlüğüne dayalı haksız kazanımların arsızca üstüne çöken, söz konusu anlaşmalar gereği terk etmesi gereken toprakları halen terk etmeyen, onlarca BM kararını takmayan, sapanlı Filistinliler’in üzerine bomba yağdıran, yeni işgal azgınlıkları ile kadim hamisi ABD’yi bile bıktıran, devlet terörü icraatları dünyanın her yerinden nefret çeken, dümenine girmeyen Gazze’yi yokluğa ve ölüme mahkûm eden İsrail’in şansı nedir?

Bugün terör denilen olgunun büyük bir kısmı, esasen, yukarıda değinildiği üzere, 2.Dünya Savaşı sonrasında zoraki oluşturulan haksız, adaletsiz, çifte standartçı, insan onuruna aykırı düzene bir isyandır. Bu itibarla aslında doğaldır, beklenendir ve temelde haklı bir dayanağa sahiptir. Mesela bu birikmiş nefret ve isyanın bir sonucu olarak demokratik yöntemle iktidara gelmiş olan merhum Hugo Chavez’in ülkesi Venezuela’da yaptıkları birilerine göre terördür. Chavez tarafından kamulaştırıldığı için petrol kuyuları ve rafinerileri ellerinden alınan, bu yüzden tatlı karlarından mahrum kalan küresel sermaye kuruluşları için terördür. Fakat Venezuela halkı ve bizim için değildir.

Akıllı insanlar bilir ki, bir kavram içinde bulunduğu kültüre göre anlam edinir. Peki, şu halde gayet somut sonuçlara yol açan, açmaya devam edecek olan bu kavram günümüz itibariyle kimin baskın kültürüne dayanmaktadır? Bu kültüre göre öteki konumundaki toplumlar dayatılan tanımı şeklen kabul etseler dahi bu uygulanabilir, sürdürülebilir olacak mıdır?

4 – Bir Sorun Olarak Birleşmiş Milletler (BM) 

ABD ve kısmen Avrupa haricinde meşruiyetini neredeyse tümden yitirmiş olan bir Birleşmiş Milletler (BM) gerçeği var. Hal böyle iken, dünya, bu BM’e neden inansın, güvensin sorusu gayet yerindedir.

BM, fiilen Güvenlik Konseyi’nin tahakkümü altındadır. Güvenlik Konseyi ise aslen veto hakkı bulunan beş üye devletten ibarettir. Dolayısıyla, BM, adını yalanlar surette aslında Birleşmiş Milletler değil veto hakkı olan devletlerin peşinden oraya buraya sürüklenen zavallı bir yapıdır. 

Terörün finansmanı ile mücadele fikir ve konsepti, yukarıda niteliği belirtilen bu BM Güvenlik Konseyi’nin Terörizmin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme isimli belgeden doğmaktadır. Bu nedenle sahipleri gibi sakattır, hayırsızdır. Tüm sonuçları da aynıdır.

Gözümüzün önünde nükleer güç konusunda dayanılmaz bir çifte standart sergileyen, Türkiye Devleti’nin Başbakanı’nı uluslararası zeminlerde defalarca açıktan isyan ettiren, türlü işleri ile İsrail’in yararına olarak İran’ın vurulmasına yol yapmaya çalışan, İran-İsrail ikileminde iğrenç derecede ikiyüzlü bir dil, bakış ve duruş takınan egemen güçlerin güdümündeki BM’nin niyeti ve terör tanımı öteki dünya için kaç para eder ki?

5 – Önemine Binaen 11 Eylül Olaylarına Hususi Bir Bakış

Dayatılan konseptin ilham kaynağı 11 Eylül olaylarıdır. Fakat bu olay halen bir muamma olarak karşımızda durmaktadır. Simetrik çözümü yapıldı ise de asimetrik çözümü hala ortada yoktur. ABD menşeli propagandanın bu konuda dünya kamuoyunu çok da ikna etmediği ortadadır. Dahası ABD içinden yöneltilen aykırı ve yakıcı sorulara nedense halen cevap verilmiş değildir. Mesela 20 yıl sonra bu olayın büyük sermaye operasyonlarına zemin hazırlamak için yapılmış bir kurgu olduğu ortaya çıkar ise ne olacak? Koca bir dünya aptal yerine konulmuş olacak. O halde birilerinin sorgusuz kayığına binmenin, safdil olmanın gereği yoktur.

Bu şekilde, “ne idüğü belirsiz” olan 11 Eylül olayları sonrasında paranoyak, kibirli ve konformist bir zihinle kurulup tüm dünyaya dayatılan terör tanım ve konsepti ne ahlaki ne de meşrudur. Aynı zamanda sahtedir.

6 – Türkiye’ye Gelirsek

6415 Sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun, esasen, küresel egemenlerin Türkiye’ye “22 Şubat 2013’e kadar yasayı çıkarmaz isen başına iş gelir” şantajı ile çıktığı konusunda iddialar olan bir yasadır. 

Bu durum, Avrupa Birliği’ne aday, NATO üyesi, ABD’nin sağlam müttefiki olan Türkiye Devleti’nin terörle mücadele anlayışına güvensizlik anlamına gelen bir garabet halidir.

Yasa, bedel ödemiş, vicdanlı ve dürüst insanların çabaları ile oluşmuş olan yerleşik, evrensel demokratik hukuk anlayışından açıkça geridedir.

Terörün finansmanında kullanıldığı ileri sürülüp dondurulan fonun herhangi bir terör olayında kullanılmış olma şartı bulunmaması, temel hukuk ilkeleri karşısında skandal derekesinde hukuki bir saçmalığa tekabül etmektedir.

Yasanın AİHS’ndeki hukuk ilkeleri ile “eşzamanlı” uygulanacak olması trajikomik bir durum oluşturacaktır. 

Evrensel hukuka göre en temel haklardan biri olan mülkiyet hakkını yok etme tehlikesi barındıran yasa kapsamındaki işlemlerin yargı denetim ve kararına ihtiyaç olmaksızın sırf idari bir tasarrufla gerçekleştirilecek oluşu, bu kapsamdaki iş ve işlemlerin yargıdan kaçırılması demektir. Kim yargıdan iş kaçırır? “Yargıdan kim korkar” sorusuna vereceğimiz cevap bunun da cevabıdır. Hukuk güvenliği ağır tehlike altındadır.

Birçok istihbarat raporu ile sabit olduğu, resmi ağızlarca da defalarca söylendiği ve aslında herkesin gayet iyi bildiği üzere, Türkiye’nin boğuştuğu terör örgütü olan PKK’ya yıllardır açık gizli destek veren “devletler” bu yanlışın bedelini ödedi mi ki şimdi gayrıdan bedel istemektedirler. Türkiye Devleti bu sarsıcı paradoks ile nasıl yaşayacaktır?

Öte yandan, Türkiye’de zaten “kadim ve abartılı her şeye hakim bir devlet sorunu” bulunmaktadır. Bu, yönetimi asla paylaşmayan, paylaşma fikrine dahi tahammülü olmayan, sivillikten zinhar hoşlanmayan, imkan buldukça yargıya bile ayak direyen kadim bir gelenek olarak bürokratik oligarşi tarafından yürütülen bir hâkim devlet anlayışıdır. Bizler daha bu sorunu çözememişken bir de şimdi bürokrasiye ceza yaptırımı, bürokrata yargıçlık yetkisi vermek, bu ülkenin demokratik tekemmülü bakımından bir sabotaj anlamına gelmektedir.

Kamu gücünün kötüye kullanımı alanında zaten epey sabıkalı olan sistem için adeta teşvik mahiyetindedir. Tecrübelere göre bu durumun “totalitarizm”i sonuçlaması mukadderdir.

Bilinen envantere göre Türkiye’nin terör algısı ve buna bağlı olarak Terörle Mücadele Kanunu ve ilgili diğer mevzuatı demokratik hukuk devleti ilkeleri karşısında yeterince sıkıntılı iken bir de böylesi bir düzenleme işi çekilmez hale getirmektedir.

Postmodern çağda siyasi operasyonların, finans kapital üzerinden icra edildiğini biliyoruz. Terör finansmanı konusunda “olağan şüpheli” olan Arap kaynaklı sermayenin Türkiye’ye girişini engelleyerek ülkeyi finansal açıdan kırılgan ve her zaman saldırıya açık halde tutmak isteği, bu konseptin bölgesel fakat esaslı bir hedefidir. Hatta belki en asıl amaç budur da diğerleri işin süsü, aksesuarıdır. Türkiye’ye girmeyen “Terörist Arap Fonları” “finansal sıkıntı yaşayan” ABD ve Avrupa bankalarına akıverirse şaşırmamak gerekir. Fakat birileri için iş işten geçmiş olacaktır.
 
YAYIN BİLGİLERİKategori Adı MakalelerTarih 2013-05-01Yazar Av. Tuğbay Öz
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4631998