1997 TÜRKİYE`SİNİN DEMOKRASİ RAPORU

 

1997 TÜRKİYE'SİNİN DEMOKRASİ RAPORU...

MGK ve FİİLİ DARBE REJİMİ

Aralik seçimlerinden sonra ortaya cikan seçim sonuç tablosuna bakan hemen herkes, Türkiye demokrasi hayatinin önemli bir dönüm noktasinda bulundugu konusunda

Sandiktan, söylemleriyle sistem disi, muhalif bir misyon üstlenen Refah partisi birinci parti olarak çikmis, seçmen kitlesi Türkiye'nin çok partili siyasal hayatinin belki de, en ilginç mesajini vermisti.

Halkin sandikta vermek istedigi mesaji anlayamayanlar veya anlamak istemeyenler, seçim sonuçlarini merkez iki sag partinin (ANAP-DYP) koalisyonunun mutlak gerekliligi seklinde yorumladilar. Oysa ki halkin mesaji açikti ve halk RP'nin muhalefetteyken savuna geldigi degerlerle birlikte. bu kez iktidarda görmek istiyordu. Nihayetinde. seçim sonuçlarini ve halkin mesajini içine sindiremeyenleri, zorlamalariyla da olsa kurulan ANAYOL koalisyonu, üç ay gibi kisa bir müddet içerisinde çesitli yolsuzluk iddialariyla yerine RP_DYP ortakligindaki REFAHYOL koalisyonuna devretti.

Yeni hükümetin ilk alti ayi tüm engellemelere ragmen, ekonomideki iyilesme belirtileri gibi basarili çalismalarla birlikte nispeten sakin geçti.

Ancak 28 Aralik 1997'de Aczmendiler diye bilnen bir tarikatin lider oldugu söylenen Müslüm Gündüz'e yönelik çirkin operasyonla birlikte, sanki bir yerlerden dügmeye basilmis ve start verilmisçesine ülkede yükselen sivil muhalefete yönelik topyekün bir savas baslatildi.

9 Ocak 1997'de askeri otoritenin sivil hükümeti müdahalelerini mesrulastirmak amacini güden Basbakanlik Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeligi" Resmi Gazete'de yayimlanarak yürürlüge girdi. Bu yönetmelikle, olaganüstü hal, sikiyönetim, seferberlik ve savas hallerinin nasil ilan edilecegini düzenleyen 82 Anayasasi'nin 119-120 ve 121. maddeleri açikça ihlal ediliyor. "Anayasa üstü bu yönetmelikle" hükümet adeta askeri otoritenin "vesayeti" altina aliniyordu.

7 Subat 1997'de 4 yildir ayni yerde geleneksel olarak düzenlenen Sincan'daki Kudüs Gecesi etkinlikleri illegal bir faaliyetmis gibi gösterilerek, halkin iradesini yansitan seçimlerle is basina gelmis belediye baskani, askeri direktiflerle hapse atiliyor ve hemen ertesi günü, Sincan sokaklarinda tanklar gövde gösterisi yaparak, askerin fiili müdahalesinin ilk sinyallerini veriyordu. Bu sayede, 80 askeri darbesinden sonra agir aksakta olsa yürüyen Türk demokrasi hayatina bir darbe daha vurulmus oluyordu.

28 Subat 1997'de dokuz saat süren MGK toplantisi sonrasinda sivil hükümete 18 maddelik muhtira niteligindekiTavsiye Kararlarilistesi sunuldu.

isin ilginç olan yani bu siralarda, içlerinde sivillerin de bulundugu bazi çevreler MGK'nin bir anayasal organ oldugunu savunarak, askerin sivil hayata müdahalesinin kamuoyu nezdinde mesrulastirmaya calismasiydi. Gerçekteyse tartisilmasi gereken asil noktaysa, çagdas sivil demokrasilerde yürütme organi olan hükümetin görevlerine ortak, bölesine asker agirlkli bir organin ne derece mesru olabilecegiydi.

28 Subat MGK toplantisindan sonra gündem, emir nitigindeki tavsiye kararlarina kilitlenerek, ülkenin içinde bulundugu iç ve dis sorunlara yönelik politikalar rafa kaldirilmis oldu. 15-22 Nisan 1997 Basbakan ve birçok milletvekili ve bakanin hac görevlerini ifa etmesi dahi polemik konusu yapildi.

Kurban derilerine ipotek koyan laik devlet, derileri yalnizca THK'nin toplayabilecegini aksi sekilde davrananlari ise cezalandiracagini ilan etti.

18 Nisan 1997'de Müslümanlar için kutsal günlerden sayilan Kurban Bayrami'nin birinci gününde, Erzurum Jandarma Bölge Komutani Tuggeneral Osman Özbek, ülkenin basbakani Erbakan ve yabanci bir devlet baskanina karsi agza alinmayacak küfür ve hakaretlerde bulundu. Askeriyenin emir komuta zincirinin üst kademesi ve bazi basin kuruluslari generalin bu agir sözlerini savundu.

11 Mayis 1997 MGK kararlarinin en önemli unsurlarindan olarak gösterilen Kur'an kursu ve imam-Hatiplerin orta kisimlarinin kapatilmasi tesebbübüne karsi tepki göstermek amaciyla, istanbul Sultanahmet meydaninda yüzbinlerce kisinin katildigi bir miting gerceklestirildi.

13-20 Mayis 1997 TV kameralari esliginde ülkenin cesiltli yerlerinde sarik ve cübbe giyen vatandaslara karsi traji-komik bir sürek avi baslatildi. Ayni günlerde dini egitim yapan onlarca Kur'an kursuna kilit vuruldu, cesitli amaclarla kurulan yasal vakif yöneticileri tutuklandi.

20 Mayis 1997'de REFAHYOL koalisyonu muhalefet partilerinin hükümeti düsürmek maksadiyla verdikleri (11 ayda)tam onikinci gensoruyu da atlatti.

21 Mayis 1997 onikinci gensorunun reddedilmesinden bir gün sonra, seçimlerde halkin en çok oyunu alarak iktidarin büyük ortagi olan Refah Partisi'nin kapatilmasina yönelik olarak Yargitay Cumhuriyet Bassavciligi Tarafindan Anayas Mahkemesi nezdinde dava açildi.

Yargitay Bassavciligi tarafindan açilan bu temelli kapatma davasi zamanlamasi kadar iddianamede dayanilan delillerle de, "bagimsiz olmasi gereken yarginin" üzerine gölge düsürdü.

Mevcut 82 Anayasasi'nin 68 ve 69. maddelerine göre siyasi partiler, demokratik siyasal hayatin vazgeçilmez unsurlaridir ve kapatilmalari için, rejimin temel niteliklerine yönelik eylemleri gerekir. Söz konusu olayda Bassavci ise, yazili ve görsel basindan topladigi birkaç sözü -ki, bunlar hakkinda ya verilmis bir takipsizlik karari vardir ya da tekzip söz konusudur- kesin deliller seklinde sunarak, medyatik sovrarla yargisiz infazda bulunmustur.

26 Mayis 1997'de Yüksek Askeri Sura'da 166 subay ve astsubay irticai faaliyetlerde bulunduklari gerekçesiyle ordudan ihraç edildi.

2 Haziran 1997'de Genelkurmay, çesitli kesiimlere irtica brifingleri düzenleyecegini açikladi.

Bu brifinglerde. Ordunun bundan sonraki düsmaninin "iç tehdit" diye niteledikleri "islami Olusumlar" oldugu belirtilerek islami duyarliliga sahip olan kisiler açikça hedef gösterildi.

6 Haziran 1997 bazi basin-yayin organlarinda, Genelkurmay'in birliklere islamci olarak adlandirdigi iktisadi kuruluslara ambargo uygulamasi konusunda emir verdigi haber korusu edildi. Ancak anayasanin devletin piyasa üzerindeki hak ve yükümlülüklerini düzenleyen 167. maddesinde belirttigi, "para, kredi,sermaye, mal ve hizmet piyasalarinin saglikli ve düzenli islemelerini saglayici ve gelistirici tedbirler alir" hükmünün aksine, bazi çikarci, tekelçi sermaye gruplarinin aleyhine olarak canlanmaya çalisan ülkenin reel ekonomik güçlerini bogmaya çalismak anlamina gelen bu durumla askeri vesayet, siyasal ve sosyal hayattan sonra ekonomik alana da ipotek koymus olmaktadir.

10-11 Haziran 1997'de Genelkurmay, programda olmadigi halde hakimler ve savcilara da söz konusu irticai faaliyetler hakkinda bir brifing verdi.

Bu olayla, 82 Anayasasinin "yarginin mutlak bagimsizligini" düzenleyen 138. maddede belirtilen, "hiçbir organ, makam, merci veya kisi, yargi yetkisinin kullanilmasinda mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" hükmünün ihlal edilmesiyle Anayasanin ikinci maddesinde cumhuriyetin temel niteliklerinden sayilan "hukuk devleti ilkesi" ayaklar altina alinmis oldu.

Yukarida kronolojik olarak sayilan süreç içerisinde cereyan eden olaylar da göstermektedir ki; devlet içindeki bazi egemen güçler, halka ragmen halkin yasamina müdahale ederek, hakin Anayasada açikça teminat altina alinmis en temel hak ve özgürlüklerini kisiltamakta ve hatta yok saymaktadir.Söz konusu bu egemen güçler, bu sekilde halkin önemli ve büyük bir kesimine her türlü kamusal alani yasaklayarak bu kesimleri açikça düsman ve tehdit unsuru olarak gösterebilmektedir ve tüm bunlara gerekçe olarak da cumhuriyetin "demokratik,laik,hukuk devleti" gibi niteliklerini saymaktadir.

Oysa ki, 82 Anayasasi Baslangiç Hükümeleri, "millet iradesinin mutlak üstünlügü, egemenligin kayitsiz sartsiz millete ait oldugu ve bunun millet adina kullanmaya yetkili kilinan hiçbir kisi ve kurulusun anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplariyla belirlenmis hukuk düzeni disina çikamayacagi(ni) " açiklamakla, anayasada yer alan egemenligin kullanimasinin hiçbir surette, hiçbir kimseye, zümreye ve sinifa birakilamaycagi ve hiçbir kimse veya organin kaynagini anayasadan alamyan bir devlet yetkisi kullanamaycagini kesin hükme bagayarak, demokratik toplumlarda halkin iradesinin disinda ve ona muhalif hiçbir güç, iktidar veya kurumun mesru olmadigini açikça ortaya koymaktadir.

Buna paralel olarak da,laiklik maskesi altinda halkin din ve inançlariyla ve bunlarin gerekleri olan her türlü yasam tarziyla ugrasmak, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde ele alinmasi gerekip, anayasada açikça belirtilmis olan, "insan haklarina saygili sosyal bir hukuk devleti" ilkesine açikça aykirilik teskil etmektedir. Böylesi müdahaleler ancak, askeri fasist yönetimlerde dogal karsilanabilir, çogulcu demokratik hukuk devletinde ise bu ve benzeri durumlari çagdisi, jakoben bir ilkellik olarak kabul etmek gerekir...
YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 1997-01-01
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4643168