MAZLUMDER Cezaevi Komisyonu tarafından düzenlenen “Cezaevi Söyleşileri”nin 30.’su, 13 Haziran Cumartesi günü Hizb-ut Tahrir üyesi olduğu için hapsedildiği cezaevinden 3 ay önce tahliye olan Bekir Kurtuluş’un katılımı ile gerçekleştirildi.
Programın açılış konuşmasını yapan Av. Kaya Kartal, bugüne kadar yapılan “Cezaevi Söyleşileri” silsilesinden ve MAZLUMDER Cezaevi Komisyonu tarafından yürütülen çalışmalardan bahsetti. Kartal MAZLUMDER Cezaevi Komisyonu’nun önümüzdeki yaz ve gelecek döneme ilişkin hazırlıklarını da katılımcılarla paylaştıktan sonra programın konuğu eski mahpus Bekir Kurtuluş’u kısaca tanıtıp sözü Bekir Kurtuluş’a bıraktı.
Aynı zamanda Köklü Değişim Dergisi yazarı olan Bekir Kurtuluş, kısa bir teşekkür ile başladığı konuşmasına yargılama sürecini ve cezaevi serüvenini aktararak devam etti. Aslen Bursalı olan Kurtuluş, 2001 yılında mühendislik fakültesinden mezun olduğunu ve o dönem meydana gelen 11 Eylül saldırıları sonrasında Bursa’da arkadaşları ile birlikte bir bildiri dağıttıklarını dile getirdi. Dağıtılan bu bildiri neticesinde arkadaşları ile birlikte polis tarafından yapılan bir operasyonla gözaltına alındıklarını ifade eden Kurtuluş, basında “Hizb-ut Tahrir Yargılamaları” olarak bilinen sürecin bu olay neticesinde başladığını beyan etti. Yapılan operasyonlar neticesinde kendisi ile birlikte birçok arkadaşının tutuklandığını, gözaltı sürecinde işkenceden geçirildiklerini belirten Kurtuluş, kısa bir süre Bursa Cezaevi’nde, daha sonra ise yaklaşık 16 ay Eskişehir Cezaevi’nde tutulduğunu söyledi.
Hizb-ut Tahrir’in, 28 Şubat döneminde bile silahlı terör örgütü kategorisinde değerlendirilmediğini ifade eden Kurtuluş, 2006 yılı sonrasında meşhur Yargıtay 9. Ceza Dairesinin hukuksuz içtihadı ile kanaate dayalı olarak ve ihtimale binaen bu kategoriye sokulduğunu ve 500’den fazla insana 1800 yılı aşkın ceza verildiğini belirtti.
İlk cezaevi deneyimini daha iki günlük nişanlı iken yaşadığını belirten Kurtuluş, daha sonra 2005 yılında Fatih Camii’nde yaptıkları basın açıklaması dolayısıyla polis tarafından kendisine ve arkadaşlarına yönelik tekrar operasyon başlatıldığını, yaklaşık bir buçuk yıl kaçak yaşadığını, teslim olduktan sonra ise tutuksuz yargılandığını ve dosyasının şu anda Yargıtay’da olduğunu dile getirdi.
Daha sonra 2010 yılında Lübnan’da düzenlenen “Hizb-ut Tahrir” konferansına katıldığı için tekrar yargılandığını ifade eden Kurtuluş, “Bu yargılamalar neticesinde uzun bir süre tutuklu kaldım ve bugüne dek kesik kesik aralıklarla toplamda yaklaşık 4 yıl 8 ay tutuklu kaldım, ‘Hizb-ut Tahrir’ üyeliği veya yöneticiliği gibi isnatlarla defalarca yargılama süreci yaşadım.” diyerek ara ara gerçekleşen ve her defasında kendilerini günlük işlerden alıkoyan bu tutuklamalarla yıpratılmaya çalışıldıklarını ve sosyal, ekonomik, ailevi düzenlerinin sürekli bozulduğunu belirtti.
Cezaevlerinde yaşanan problemlere de değinen Kurtuluş, dört duvar arasında cezaevi ziyaretleri başta olmak üzere birçok problem ve hukuksuzluğun yaşandığını dile getirdi. Özellikle ailelerle yapılan ziyaret sürelerinin kısa olması, ziyaret öncesi ailelerin yapılan aramalarla yıpratılması, telefon ile görüşme hakkının çok kısıtlı tutulması gibi birçok problemin mahpusların dış dünya ile iletişimini engellediğini ifade eden Kurtuluş, mahpuslara sunulan haklar konusunda her cezaevinde ayrı bir keyfiyet, ayrı bir infaz rejimi uygulandığını söyledi.
Yine cezaevlerindeki sevk problemi, ring araçlarında yaşanan gayri insani muameleler, sağlık hakkı ihlalleri gibi birçok konuya değinen Kurtuluş, cezaevlerinin insanları ıslah etmediğini şu sözlerle aktardı: “Cezaevleri suç ve suçlu üreten kurumlardır. İnsanlar buralarda ıslah olmuyor, amatör bir hırsız, profesyonel bir hırsız olarak cezaevinden tahliye ediliyor.”
Bekir Kurtuluş konuşmasının sonunda cezaevlerinde bulunan Müslüman mahpuslarla ilgili aktarımda bulunarak, farklı yapı ve düşüncedeki Müslümanlarla bir arada olmanın olumlu bir durum olduğunu ifade etti. Kurtuluş sözlerini şöyle tamamladı: “Şu bir gerçek ki Müslümanların temel duruşları sebebi ile cezaevi süreci Müslümanlar için devam ediyor ve devam edecek. Ne olursa olsun her zaman esas olan ise dirayetli olmak ve düşüncelerine uygun yaşayabilmek. Biz duruşumuzdan vazgeçmedikçe bizi teslim alamayacaklar.”
Program, katılımcıların sorularının cevaplanması ile son buldu.
MAZLUMDER İstanbul Şubesi Basın Bürosu