Karikatür Özgürlükmü, Küstahlıkmı?
İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, dört ay önceki çağrısına rağmen, karikatürlerin yayınlanmasına devam edilmesinin ve buna göz yumulmasının, olayları tırmandırarak bir patlamaya neden olduğu aşikâr’ Radikal sağcı Halk Partisi’nin desteğiyle hükümet kuran Rasmussen’in düşünce özgürlüğü adına gazeteye sahip çıkması ve gazetenin özür dilememekte direnmesi olayları büyüttü. Tiksindirici karikatürlerden incinmiş Müslümanlar özür beklerken, birçok Avrupa ülkesindeki gazetelerde karikatürlerin aynı anda yayınlaması ve Müslümanlara karşı bir kampanyaya dönüştürülmesi, tüm İslam coğrafyasında çok sert tepkilere neden oldu.

Kimilerince medeniyetler çatışmasının resmi (ya da karikatürü) olarak değerlendirilen bu gelişmelerle, karikatürü yayınlayan gazeteler, yaptıklarının düşünce ve basın özgürlüğü olduğunu savunurken, karikatürlere karşı olanlar karikatürlerin özgürlükle ilgisi olmadığını, aşağılayıcı, nefret uyandırıcı ve provoke edici olduğunu söylüyorlardı. Açıkça görülen, Eylül ayında karikatürler yayınlandığında beklenen tepkiyi alamayan gazetenin, uzun bir zaman sonra kendisinin Müslüman kuruluşları arayarak, karikatürler hakkındaki görüşlerini sorması ve olayı iyice provoke etmesidir.

Bugün gelinen noktada, bir gazetede yayınlanmasıyla başlayan ve Müslümanlara karşı kampanya araçlarına dönüştürülen karikatürlere karşı, İslam dünyasından verilen şiddetli tepkilerle dünya, göz gözü görmez bir karışıklığın içine düşüverdi. Nitekim değişik ülkelerin liderleri, İslam dünyasına sükûnet çağrısı yaptılar.

Öte yandan Müslümanlar için tartışılmaz bir nokta var ki; son üç yüz yıldır Batı karşısında sürekli gerileyen, sömürülen ve ezilen Müslüman dünyanın elinde Batının dokunmadığı, elinde kalan son mevzisi olarak inancı, kutsalları kaldı. İslam dünyasındaki yaşanan acılardan ve sorunlardan Batı’nın sorumlu tutulması, Müslümanları Batıya karşı daha da öfkelendiriyor. Batı ülkelerinin menfaatçi ve ikiyüzlü politikaları, 11 Eylül sonrası gün yüzüne çıkan ırkçı nefret, yabancı ve özellikle Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve düşmanlık (Xenofobi ve İslamofobi) bu öfkeyi haklı kılıyor. Hollanda sokaklarında Hollandaca konuşma mecburiyetinin getirilmesi tasarısı veya Almanya’da vatandaş olmak isteyenler için uygulanan ’vicdan testi’, sayıları on milyonlarla ifade edilen yabancıların asimilasyon ya da dışlanma arasında tercih yapmak zorunda bırakılması ve Müslümanlara karşı var olan ağır önyargılar bu durumu körüklüyor.

Karikatürlerin hakaret içerikli olduğunu ve yayınlamayacaklarını belirten bazı medya organlarına karşılık, karikatürleri yayınlayanlar, yaptıkları işin, ’düşünce ve ifade özgürlüğü’ veya ’basın özgürlüğü’ olduğunu savundular. Bunu kampanyaya dönüştüren gazeteler, düşünce özgürlüğüne savunmak adına yaptıklarını söylediler.

Yayınlanan karikatürlerin ajite edici bir biçimde kampanyaya dönüştürülerek yayınlanması ve sebep olduğu tahrikler nedeniyle karikatürlerin yayınlanmasını savunmak mümkün değil elbette’ Bir kısım insanlar bunu düşünce özgürlüğü olduğunu savunurken, bir kısmı ise bu olayın inanç özgürlüğüne saldırı olduğunu söylüyorlar. Peki, bu karikatürler, hukuki açıdan ele aldığımızda, bazı gazetelerin savunduğu gibi, düşünce ve ifade özgürlüğünün bir parçası olamaz mı’ Veya şöyle de sorulabilir. Düşünce özgürlüğü sınırsız mıdır’

Bu sorunun cevabını, karikatürleri yayınlayan gazeteler için en üst yargı organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları açısından ele alalım:

AİHM, düşünce özgürlüğünün tartışılmaz bir biçimde çok önemli olduğunu vurgulamakta ve düşünce özgürlüğünün sınırlarını çok geniş tutmaya çalışmaktadır. Mahkemeye göre, düşünce özgürlüğü demokratik bir toplumun en esaslı temellerinden birini oluşturmakta, sadece beğeni veya hoşgörüyle karşılanan düşüncelerin değil, aynı zamanda devleti veya halkın bir kesimini rahatsız eden, şoka uğratan düşüncelerin ifade edilmesini de kapsadığını vurgulamaktadır. (Handyside / İngiltere). Bu nedenle, şiddet içermeyen direniş çağrısı yapılabileceğini (İncal / Türkiye) belirtmiş ve ifade özgürlüğü sağlamak konusunda devletin pozitif yükümlülükleri olduğu vurgulamıştır (Özgür Gündem / Türkiye).

Düşünce özgürlüğü elbette sınırsız değildir. Herkesin düşüncelerini serbestçe ifade etmeye hakkı vardır, ama kimsenin bir başkasına hakaret etmeye veya şiddete teşvik etmeye de hakkı yoktur. Hakaret ve/veya şiddet söz konusuysa artık düşünce özgürlüğünden bahsedilemez. AİHM, hassas bir zamanda terör örgütünü destekleyen açıklama yapılmasının cezalandırılmasını (Zana / Türkiye) ve kin ve nefret arttırmaya yönelik beyanların yasaklanmasını ise sözleşmeye aykırı bulmamıştır (Sürek / Türkiye No:1).

Aynı şekilde AİHM, kutsal ve ahlaki değerlere saldırı durumunda demokratik bir toplumda ahlaki değerlerin korunması amacıyla cinsel konuları da içeren bir kitabın toplattırılmasını (Handyside / İngiltere), kutsal değerlere küfür içeren filme el konulması ve filmin müsaderesini, (Otto-Preminger Institut/Avusturya), yine kutsal değerlere küfür içeren filme tasnif sertifikası verilmemesini de (Wingrove / İngiltere) sözleşmeye aykırı bulmamıştır. AİHM, yakın zamanda çıkan bir kararında, Türkiye’nin, İslam Peygamberi hakkında hakaret amaçlı ifadeler içeren kitabın yazarına ceza verilmesinde düşünce özgürlüğü ihlali saptamamıştır.

Kısacası AİHM içtihatlarına baktığımızda adı geçen karikatürler için düşünce özgürlüğünden bahsetmek çok zordur.

Tüm bu içtihatlara karşı, ’Bu karikatürler hakkında AİHM’den benzer bir karar çıkar mı’’ sorusuna olumlu cevap vermek biraz zor. Çünkü AİHM yargıçları, Müslümanlara karşı önyargıların yaygın olduğu bir coğrafyada yaşadıklarından ister istemez aynı önyargılardan etkilenebilmektedirler. Bunu önceki kararlarda da görmek mümkündür. İngiltere’de bir Müslümanın ’Şeytan Ayetleri’ kitabının yazarı Ruşdi ile ilgili şikâyetinde, İngiltere’de sadece Hıristiyanlık sembollerinin korunmasını, buna karşılık diğer dinlerin mensuplarının bu korumadan faydalanamaması şikâyetinde AİHM ihlal olmadığı gerekçesiyle şikâyeti reddetmiştir (X/İngiltere). Leyla Şahin kararında ise üniversiteye giden başörtülü öğrencinin cezalandırılması ve üniversiteden atılmasıyla din ve inanç özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir (Leyla Şahin / Türkiye). Musevi başvurucunun cumartesi günü sınav yapılmasının dini yükümlülüklerine aykırı olduğunu iddiasını haklı bulmuş ve devletin kamusal alan düzenlemelerinin başvurucunun inancının gereğini yerine getirmesine engel olmaması gerektiğini belirtirken (Prais / EC); okul saatinde Cuma namazına giden Müslüman öğretmene işverenin izin vermemesine ilişkin başvuruyu kabul edilemez bulmuştur (X / İngiltere).

Genel olarak Avrupa’da olduğu gibi AİHM’in de Müslümanlara bakış açısındaki ikiyüzlülük ve çifte standart, Musevilerle karşılaştırıldığında daha açık bir biçimde ortaya çıkıyor. Holocaust (Yahudi soykırımı) aleyhindeki ifadeler, birçok Avrupa ülkesinde kanunlarla yasaklanmıştır. Holocaust hakkında şüphelerini dile getirenler bile cezalandırılmaktadır. Avusturya’da David Irving hapse atıldı, Fransa’da mahkûm olan Garaudy’nin başvurusunu de AİHM reddetti.

Karikatür krizi, Avrupa’nın sömürgeci bakış açısından kurtulamadığını göstermektedir. Anlaşılan o ki, genel olarak, Batı İslam dünyasını anlamamakta direniyor, empati yapma ihtiyacı hissetmiyor. Guantanamao’daki esirlerin durumu (işkencenin yasal hale getirilmesi, Kur’an-ı Kerim’in tuvalete atılması vs), Filistin’de, Çeçenistan’da, Irak’ta yaşananlar, insan haklarının evrenselliği söyleminin inandırıcılığını yitirmesine neden oluyor.

Sonuç olarak, gazetelerin Müslümanları aşağılayıcı bir tavırla hem karikatürleri bir kampanyaya dönüştürerek yayınlaması, hem de düşünce özgürlüğü adına bunu savunmaları küstahlıktır. Düşünce özgürlüğünü savunmak adına Hıristiyan veya Musevi dinlerine ait sembollerde aynı yaklaşımı göstermeye cesaret edemedikleri (gösterenlerin de cezalandırıldıkları) anlaşılmaktadır. Hangi gerekçeyle olursa olsun, herhangi bir dine mensup kimseleri aşağılayacak ve incitecek bir biçimde yayın yapılmamalıdır.

İslam peygamberini terörist olarak gösteren, espriden yoksun karikatürler, düşüncesizliğin ve sorumsuzluğun bir ürünüdür. Hakaret, aşağılama, şiddet veya şiddete teşvik ya da kışkırtıcılık düşünce özgürlüğü kapsamına alınamaz. Kaldı ki, uluslararası sözleşmeler ve yasalarla garanti altına alınan hak ve özgürlüklerin kullanılmasındaki amaç, diğer haklara zarar verilmesi olamaz, ’hakların kötüye kullanılmaması ilkesi’ kuralı vardır (AİHS m.17).

Görünen o ki, Avrupa’da uzun süren anti-semitizmin yerine bugün anti-İslamizm konulmaya çalışılmaktadır. Bundan sadece Müslümanlar değil bütün göçmenler etkilenecektir. Şüphesiz ajite edici yayınlarla, gazetelerin satış hedefleri, radikal sağcı partilerin yükselişi, Avrupa’nın göçmen ve mültecilerle ilgili (yabancılar) politikası, Avrupa'da artan muhafazakâr düşünce akımının yeniden yükselmesi ile yakından ilgilidir.

Danimarka Başbakanı’nın gazeteye müdahalesi değil, ama özür dilemesi veya gazetenin tavrını onaylamadığını beyan ederek açıkça kınaması belki de olayların bu noktaya gelmesine engel olabilirdi. Düşünce özgürlüğü elbette çok önemlidir. Ama özgürlükler hakaret ve aşağılamaya, inanca veya kutsala saldırıya asla gerekçe olamaz. Düşünce özgürlüğünün ilk adımı, başkalarının düşünce, inanç ve kanaatlerine saygı göstermekle başlar. Hukuk da ahlak da bunu gerektirir.
YAYIN BİLGİLERİKategori Adı MakalelerTarih 2006-03-08Yazar Av. Halim YILMAZ (MAZLUMDER Yön. Kur. Üy.)
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4343304