İNSAN HAKLARI VE MAZLUMLAR İÇİN DAYANIŞMA DERNEĞİ
M A Z L U M D E R
İSTANBUL ŞUBESİ
Kocasinan Caddesi No:28/5 Fatih / İstanbul
Telefon: 0212 532 29 90 – 534 52 30 – 534 51 14 Faks: 0212 532 17 55
Web: www.mazlumder.org E-mail: contact@mazlumder.org info@mazlumder.org
Eylül 2001
GARİH CİNAYETİ SORUŞTURMASI RAPORU
KONU:
İşadamı Üzeyir GARİH’in 25 Ağustos 2001 günü İstanbul Eyüp Sultan Mezarlığı’nda öldürülmesinin ardından soruşturmayı yürüten kolluk kuvvetlerinin hukuka aykırı işlem ve uygulamaları ile medyada yer alan haberler ve medya mensuplarının gözaltına alınan şahıslar hakkında tavrı ile gelişen olaylar hakkındadır.
Bu rapor gazete ve televizyonlarda yer alan haberlerin takibi ile gözaltına alınan mağdurlar ve avukatlarıyla yüzyüze görüşülerek alınan bilgilere göre hazırlanmıştır.
I- OLAYIN SEYRİ:
Ülkemizin tanınmış işadamlarından Musevi asıllı Uzeyir GARİH 25 Ağustos 2001 Cumartesi günü öğle saatlerinde İstanbul’un Eyüp İlçesinde bulunan Eyüp Sultan Mezarlığında ziyaret esnasında bıçaklanarak öldürülmüştür.
Cinayetin öğrenilmesinin hemen ardından Kolluk kuvvetleri olay mahalline seferber oldu. Cinayet mahalli yakınında bulunanların sözlü ifadelerine dayanılarak gözaltı işlemleri yapıldı. İlk olarak olay mahalli yakınında “Deli Fuat” lakaplı birisinin adının geçmesi üzerine civarda bulunan “Fuat N.” İsimli 13 yaşındaki çocuk babası ile birlikte toplam 6 kişi gözaltına alındı. İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri yaptıkları açıklamalarla “katilin saptandığını” belirttiler. 26 Ağustos 2001 Pazar günkü gazetelerde Küçük F.N. büyük haksızlıklarla, aşağılanarak teşhir edildi. “Tinerci, balici, madde bağımlısı, deli, katil”gibi sıfatlarla suçlu ilan edildi.
Gözaltına alınanlar ertesi gün gece yarısı çıkarıldığı Eyüp Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı tarafından serbest bırakıldılar.
Ardından gaspedilen cep telefonun elektronik olarak takibi ile Hasdal Kışlasında bir askerin kullandığı tesbit edildi. Telefonu kullanan askerin Yener YERMEZ isimli erden aldığının öğrenilmesi üzerine gözler “Yener YERMEZ”e çevrildi. Ancak aranıldığını kısa sürede öğrenen er Yener YERMEZ kışlasından firar etti. 29 Ağustos 2001 günü Yener YERMEZ ile bağları olduğu gerekçesiyle Pınar Konuşkan ve Suna Taşdelen ile birlikte N.P., E.N., ve 17 yaşındaki E.N. olmak üzere toplam 5 bayan gözaltına alındı.
F.N.’nin masum olduğunu ve haksızlığa uğradığı söylendi ama yapılan kontrolsüz yayınlarla gözaltına alınan kadınlara “fahişe” damgası vurulmasında bir sakınca görülmedi.
Pınar Konuşkan dışındaki bayanlar 3 Eylül günü çıkarıldıkları Eyüp Cumhuriyet Savcılığı tarafından ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldılar. Serbest bırakıldıktan sonra kızların kimisi başına türban takarak, kimisi adliye’nin penceresinde kaçarak basından “kaçırıldı”. Fakat günlerdir Pınar Konuşkan olarak basına tanıtılan Suna Taşdelen kendisini gazeteci ordusunun içinde buldu. Taşdelen serbest bırakılması çok kısa sürmüştü, çünkü gazeteciler röportaj ve soru sorma sınırını aşarak Suna Taşdelen’i yaka paça yerlerde sürükleyerek “kaçırdılar”.
Aynı şeyler iki gün sonra serbest bırakılan “gerçek” Pınar Konuşkan’ın başına daha fazlasıyla geldi. Reyting kaygısıyla basın çalışanları Pınar Konuşkan zorla, hatta boğazında tutularak, yerlerde sürüklenerek kaçırılmaya çalışıldı. Baygınlık geçiren kadın, mahalle sakinlerinin yardımıyla ancak “kurtarılabildi”.
Telefonun tesbitinden sonra kışladan firar eden er Yener Yermez’e ait banka kartı Beşiktaş’ta bir bankamatik cihazında sıkışmış olarak bulundu. Yermez’in “bir numaralı zanlı” ilan edilmesinden yaklaşık 10 gün sonra Kayseri ili girişinde bir otobüste kimlik kontrolü sırasında yakalanarak gözaltına alındı. Gözaltına alındıktan sonra suçlamayı kabul ettiği öğrenildi.
5 Eylül’de Eyüp Sulh Ceza Mahkemesi “Soruşturmanın Gizliliğine” karar verdi. Ardından cinayetle ilgili örgüt iddiaları gerekçesiyle İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.
II- MAĞDUR VE YAKINLARININ ANLATIMLARI
A- FUAT N. VE AİLESİNİN ANLATIMLARI:
Olayda ilk olarak gözaltına alınan Fuat N.’nin ailesi ile yüzyüze görüşme yapıldı. Baba Hasan N. Geçim sıkıntısı nedeniyle 1974 yılında memleketleri Kars’tan Ankara’ya göç ettiklerini, orada sebze halinde çalıştığını, beş yıl önce de İstanbul’a geldiklerini söylemiştir. Evin içi ve ailenin genel görünüşü ile yoksullukları her hallerinden belli olmaktadır. Hasan Bey yaşadıkları ev için ödedikleri kiranın 70 milyona çıktığı için ödemekte zorluk çektiğini ve başka bir yere taşınmayı düşündüklerini söylüyor. Yol masraflarını karşılama imkanı olsa başlarına gelen bu olayları unutmak için kısa bir süreliğine de memleketlerine gitmeyi düşündüklerini fakat altından kalkamayacakları için vazgeçtiklerini söylüyor. Devlet bakanı Hasan Gemici’nin evlerine geldiğini Fuat’ı okula kaydettirdiğini ve aylık 48 milyon maaş bağladıklarını söyledi. Fakat bu haliyle çocuğu okula göndermenin mümkün olmadığını, çocuğun moralinin şu an için okula gitmeye müsait olmadığını diğer taraftan okul masraflarını nasıl karşılayacaklarını kara kara düşündüklerini söyledi. Fuat’ın daha önce Eyüp Sultan camisi çevresinde ayakkabı boyacılığı yaptığını ve eve maddi olarak destek olduğunu da belirtiyor.
FUAT’IN BABASI HASAN N.NİN ANLATIMLARI:
“25 Ağustos Cumartesi saat altı (18:00) civarında kapımız çalındı. Kapıyı açtığımda polisler oğlum Fuatın bir cep telefonu çaldığını onu aradıklarını söyledi ve içeriye girdiler. Fuat on-onbeş dakika önce arada bir takıldığı evimizin aşağısındaki lastikçiye gitmişti. Birden evimize 15-20 polis birlikte girdi ve her tarafı didik didik aradılar. “Bıçağı çıkarın”, “bıçağı nereye sakladınız?” gibi sorular sordular. Bizde neyi sorduklarını tam olarak anlamadık. Çamaşırlar bile tek tek aranarak ortaya döküldü. Cam bardak gibi bazı eşyalarımız kırıldı. (Bize evdeki tek dolabı göstererek) Bakın! Dolabın kapısını da kırdılar. Bakmadıkları en ufak bir yer kalmadı. Bulgur ve mercimek gibi şeyler ortalık yere ve birbirinin üstüne döktüler. Ben serbest bırakıldıktan sonra kırılan eşyaları ve kullanılamaz hale gelen gıdaları atmak zorunda kaldım. Arama neticesi suç unsuru bir şeye rastlanmayınca 15 yaşındaki oğlum B.N. ve beni gözaltına aldıklarını söylediler. Biraz sonra Fuat’ı da gözaltına aldıklarını öğrendim. Üçümüzü de alarak yüzlerce polis arabasıyla bizi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüler..
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde cinayet ile ilgili olarak bizi sorguladılar. Cinayetten hiç bilgimiz olmadığını söyledik. Böyle cevap verince polisin birisi yüzüme iki tokat attı.
Ben ve yanımdaki diğer gözaltındaki kişilerle birlikte karşı bölümde bulunan oğlum Fuat’ı görebiliyorduk. Bir ara Fuat’ın üzerindeki tüm elbiseleri çıkardılar ve üzerinde sadece külotuyla çıplak olarak bırakıldı. Bu şekilde yaklaşık üç saat böyle kaldı.
Ertesi gün 26 Ağustos Pazar günü saat 20:00 sularında üçümüzü İstanbul Emniyet Müdürlüğünden alarak Eyüp Nöbetçi Cumhuriyet Savcılığına götürdüler. Savcı, “İşinizi doğru düzgün yapmıyorsunuz” diyerek Fuat’ı doktor muayenesinden geçirmedikleri için polislere de kızdı. O sırada Fuat için Baro’dan gelen avukat da oraya gelmişti. Savcı Fuat’ı adliye’deki doktora göndererek muayene ettirdi. İfadelerimiz alındıktan sonra saat dokuz (21:00) civarında savcı bizi serbest bıraktı. Fakat biz savcılıktan çıktıktan sonra polisler bizi tekrar aldılar ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. Yaklaşık üç saat daha kaldıktan sonra bizi getirip evin aşağısına bıraktılar. Daha sonra öğrendim ki İstanbul Valisi polisleri aramış ve “katili niye serbest bıraktınız?” diye kızmış.
Alnımıza kara bir leke sürüldü. Sokağa çıkamaz olduk. Oğlum B. çalıştığı işten çıkarıldı. Yener Yermez yakalandı şimdi en azından biraz rahatladık. Hiç olmazsa eskisi gibi oğluma katil gözüyle bakılmıyor. Oğlum bir hafta boyunca yumurtalıkları şişmiş olarak evde yattı. Karnındaki darbe izi daha yeni geçti.”
FUAT’IN ANLATIMLARI:
“Bana karakolda (Emniyette) “bıçağı nereye sakladın? Adamı nasıl öldürdün?” diye sordular. Bende bir şey bilmediğimi söyledim. Sordukları şeyleri bilmediğimi, adamı ben öldürmediğimi, masum olduğumu söyledim ama inanmadılar. Bana “Bize doğru söyle! Adamı nasıl öldürdün? Söylemezsen seni öldürürüz! Kafanı kopartırız! Seni kaybettiririz! Islah evine gönderir orada gardiyanlara öldürtürüz!” dediler. Bunları sorarken bir adam yumurtalıklarımı sıkıyordu. Sonra benim elbiselerimi çıkardılar ve çıplak olarak bekledim. Orası buz gibiydi. Çok üşüdüm. İki üç saat böyle çıplak tuttular. Abim B.’nin de sırtına sopayla vurdular”
Görüşme esnasında çok az konuşan F. babası ile olayın etkileri üzerin konuşunca annesine dönerek şöyle dedi: “Hani geçen gün birlikte ekmek almak için halk ekmek büfesine gittik ya. Biz sırada beklerken annesinin elinde tutan bir kız ‘Anne bak! Televizyonda gördüğümüz çocuk. Hani o adamı öldüren!’ dedi.”
Görüşme sırasında olayın bütün etkileri yüzünden okunan F. biraz sonra annesinin dizleri üstünde uyuyakaldı.
FUAT’IN ANNESİNİN ANLATIMLARI:
“Kapı çalındıktan biraz sonra evin içi polis doldu. Evin her tarafını, her şeyi aradılar. “Bıçak nerede?” diye bana sordular. Ben de “ne bıçağı?” deyince bana kızdılar. Bir tanesi bana oğlumun “balici ve serseri” olduğunu söyledi ve “çocukları doğurup doğurup sokağa bırakıyorsunuz” dedi. Bende bunun üzerine kızdım ve oğlumun böyle birisi olmadığını, herkesinde böyle bildiğini söyledim. Polisler eşimi ve oğlumu alıp götürdüler. Gece polis olduğunu söyleyen birisi telefon etti ve bana “kanlı bıçağı nereye sakladınız?” diye sordu.
Oğlum eve geldikten sonra bir hafta hasta olarak yattı. Başımıza gelen bu olaydan sonra Fuat artık bir şey konuşmaz ve evden dışarı çıkmaz oldu. Oğlumun adı “poşetçi, balici, deli, katil” olarak kaldı.”
B- SUNA TAŞDELEN’İN AİLESİNİN ANLATIMLARI:
Kızlarının Show TV kanalı tarafından kaçırılıp ekrana çıkarılmasından sonra hiçbir bilgi veya haber alamadıklarını söylemiştir. Defalarca Show TV’ye giderek kızını soran babaya yayından sonra bıraktıklarını ve nereye gittiğini bilmediklerini söylemişlerdir. Baba Hasan T. “Kızım televizyonda çıktıktan sonra oğlum işten çıkarıldı. Neyse ki kızımın olayla ilgisi olmadığı anlaşılınca tekrar işine dönebildi. Bu olaylardan sonra artık rahatlıkla sokağa çıkamaz olduk.” diyor.
İstanbul Gaziosmanpaşa ilçesi Küçükköy Semtinde oturan aile baraka gibi bir evde yaşamaktadır. Ailede okuyan tek kişi halen ilkokul ikici sınıftaki küçük kızlarıdır. Baba hasta ve çalışamamaktadır. Anne de aynı şekilde hastalıklıdır. Geçimlerini belediye ve sosyal yardım vakıflarından aldıkları yardımlarla sağlamaktadırlar.
C- SUNA TAŞDELEN VE PINAR KONUŞKAN’a ulaşılamamıştır.
D- ELİF N. VE E.N. :
Gözaltına alınan Elif N. ve kızkardeşi 17 yaşındaki E.N.’nin telefonla görüştüğümüz ailesi olayla ilgili olarak “hiç kimse ile görüşmek istemediklerini” belirterek görüşme talebimizi kabul etmemişlerdir.
III- SANIK MÜDAFİLERİN ANLATIMLARI:
Soruşturmada gözaltına alınanlardan iki kişiye F.N.(13) ve E.N. (17) müdafi tayin edilmiştir. 13 yaşındaki F.N.’nin müdafii Av. Z.Önal çocuğun gözaltına alınarak ifadesinin alınması ve kötü muamele ile ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur.
17 yaşındaki E.N.’nin müdafii av. H. Sümer “E.N.’nin 18 yaşından küçük olduğu için müdafii ile birlikte savcılığa çıkarılması gerekirken CMUK ve Gözaltı Yönetmeliğine aykırı olarak küçük hakkında gözaltı işlemi yapıldığını ve ifadesinin alındığı, 6 gün boyunca gözaltında tutulduğunu, ancak son gün saat 22:45 ‘te müdafi talep edildiğini, sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağını” belirtmiş bir işyerinde çalışmakta olan E.N. ve ablasının olaydan sonra hayatlarının alt-üst olduğunu belirtmiştir.
IV- OLAYIN POLİSİYE BOYUTU:
Kolluk kuvvetleri, olay yerini bir kordonla kapatarak en hassas şekilde delil araştırması yapması gerekirken, emniyetin çeşitli birimlerine ait yüzlerce polis ve basın mensupları olay yerini adeta işgal etmiştir. Cinayetin tesbitinden kısa bir süre sonra yerlerdeki kanlar yıkanarak olay yeri “temizlenmiştir”. Bu nedenle hassas bir delil araştırması yapılamadığı gibi katili ele verebilecek katilin ayak izi gibi delillerin tesbiti de yapılamamıştır. Suç aleti araması bile ertesi gün yapılmıştır. Mesleklerinin gereği olarak soğukkanlı davranamayan polis ilk gün “katili bulduk” havasıyla gözaltına alınan küçük F.N. “deli ve tinerci” olarak afişe edilmiştir. Yapılan soruşturma fiyaskolara dönüşmüştür. Cesedin üzerine örtülen çuvaldaki kan izi “Allah” yazısına benzetilerek örgüt bağı olarak değerlendirilmiştir. Kolluk kuvvetleri “organize ve profesyonel” bir şekilde çalışmamıştır.
Gerçek katil zanlısının tesbitinden sonra, zanlı çok rahat yakalanabileceği kışladan göz göre göre, rahatlıkla kaçmasına sebebiyet verilmiş, ancak on gün sonra yakalanabilmiştir.
Bir taraftan medyaya doğru – yanlış sürekli bilgi sızdırılırken diğer taraftan da medya da yer alan yanlış bilgilere göre gözaltı işlemleri yapılmıştır. Diğer taraftan polis ilk zanlı olarak aldığı kişileri her zaman ki gibi “delilden zanlıya gitme” yerine “zanlıdan delile gitme” yöntemini kullanmış ve zanlıyı “konuşturma”ya çalışmıştır. Gözaltına alınan zanlı ve tanıkların ifadelerinin alınması esnasında sık sık rastlanıldığı şekilde hukuk kurallarını bir tarafa bırakmıştır.
V- OLAYIN MEDYA(E)TİK BOYUTU:
Medya mensupları olayın ilk günlerinden itibaren gözaltına alınanlar hakkında gerçek dışı ve kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan yayanılar yapmışlardır. Bunun da en büyük sebebi her zaman rastlanıldığı gibi haber kaynağı olarak kolluk kuvvetlerini kullanması ve bilgilerin doğruluğunu incelememesidir.
Medya mensupları reyting uğruna basın meslek kurallarını, ahlak ve etiğini hiçe saymıştır. Reyting uğruna yapılanlar insanların kişilik haklarına saldırıyı aşarak Türk ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenen “adam kaçırma” suçunu işleme boyutlarına vardırmıştır.
VI- OLAYIN SOSYAL BOYUTU:
Garih Cinayeti soruşturması sırasında yaşananlar büyükşehirlerin varoşlarını, gecekondu mahallelerindeki sefaleti, sokak çocuklarını, küçük yaşta fuhuşa düşen kızları, yetiştirme yurtlarını tekrar gündeme getirdi.
Anayasa’nın 5, 17, 41, 42, 55, 56 ve 58. maddelerindeki “sosyal devlet, ailenin korunması, ücrette adalet, gençliğin korunması” gibi sosyal adaleti sağlayacak hükümlerin uygulanmadığı; Türkiye’nin onaylayıp yükümlülük altına girdiği İnsan Hakları evrensel Beyannamesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Avrupa sosyal Şartı gibi sözleşmelerin hükümlerine riayet etmediği görüldü.
VII-OLAYIN HUKUKİ BOYUTLARI:
İşadamı Uzeyir Garih cinayetine ilişkin yürütülen soruşturmada kolluk kuvvetlerinin uygulamaları adeta “hukuk cinayeti”ne dönüştü. Medya’nın da olaya tuz-biber ekmesiyle olay “seri hukuki ve etik cinayetler zinciri” haline geldi.
Anayasa (m.17) CMUK (m. 135/a), TCK (m. 243, 245) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (m.3), İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (m.5) gibi Türkiye’nin kabul ettiği bir çok uluslar arası sözleşmelerde “Hiç kimseye işkence yapılamayacağı, zalimce, insanlıkdışı, veya onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı” hüküm altına alınmış olmasına rağmen ve CMUK 135/a ‘da yasaklanmış ve Türk Ceza Kanunu’nun 243 ve 245. maddelerinde de işkence yapanların cezalandırılacağı belirtilmişse de uygulama da maalesef işkencenin hala bir sorgu yöntemi olarak kullanıldığı görülmüştür.
Şüphesiz gözaltı sürelerinin 7 güne kadar uzatılabilmesi, sanıkların uzatma kararını veren yargı mercilerinin önüne çıkarılmaması bunu için büyük bir etken de olsa, işkencenin ve işkence iddialarının sürmesinin en büyük sebebi işkencecilerin cezasız kalması hatta korunmalarıdır.
MAZLUMDER olarak Uzeyir GARİH cinayeti olayı sonrasında tesbit ettiğimiz hukuka aykırılıklar şunlardır:
1. Gözaltına alınan F. N. (13), B.N.(15) ve E.N. (17), on sekiz yaşından küçük olmalarına rağmen gözaltına alınmış ve ifadelerine başvurulmuştur. İfadeleri alınırken ya da tanıklarla yüzleştirilirken yanlarında müdafii bulundurulmamıştır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’ne göre 18 yaşından küçükler gözaltına alındıkları anda hemen barodan bir müdafii tayin edilmesi ve “derhal” Cumhuriyet Savcısına çıkarılmaları gerekirdi. Polis “sadece kimlik tesbiti amacıyla” küçüklerin ifadesine başvurabilir. Kanun’un küçüklerin durumu için özel olarak düzenlediği zorunlu müdafilik sistemi çiğnenmiştir.
2. F.N. ve B.N. hakkında gözaltı süreleri, küçük olduğu bir tarafa bırakılsa bile kanunen azami süre olan 24 saati aşmıştır. F.N. ve B.N. Cumartesi günü 18:30’da gözaltına alınmış ertesi gün 20:30’da savcılığa çıkarılmıştır.
3. E.N. yaşı küçük olduğu halde gözaltına alınarak ifadesine başvurulduğu gibi, gözaltı süresi savcılığın talebiyle uzatılmıştır. Son gün son saatte müdafiye haber verilmiş, tam altı (6) gün boyunca emniyette gözaltında tutulmuştur. Yaşı küçük olmasına rağmen E.N. hakkında gözaltı süresini uzatma kararı veren savcı da hukuku çiğnemiştir..
4. Kolluk kuvvetleri, bir çok olayda yaptığı gibi CMUK ve Gözaltı Yönetmeliği’ne aykırı olarak savcılık tarafından serbest bırakılan F.N., B.N. ve Babaları H.N.’yi tekrar gözaltına almış ve üç saat sonra serbest bırakmıştır.
5. Gözaltına alınanlar “işkence ve kötü muamele” ile karşılaşmıştır. Küçük F.N.’nin ifadesinin alınması esnasında yumurtalıkları sıkılmış, çıplak halde soğuk beton üzerinde bırakılmış, ölüm ve kaybettirme ile tehdit edilmiştir. B.N.’nin sırtına sopa ile vurulmuştur. Hasan N.’ye de ifadesi sırasında tokat atılarak dövülmüştür. Pınar Konuşkan da hazırlanan ifadeyi imzalaması için kendisine tokat atıldığını ifade edilmiştir.
6. “Hazırlık soruşturmasının gizliliği” ilkesi ihlal edilmiştir. Kanunen sanıkların kimlikleri gizli tutulması gerekirken sanıkların kimlik bilgileri ve özel hayatlarına ait bilgiler basına sızdırılmıştır. Gözaltına alınanlar basın önüne çıkarılmış, yer gösterme gibi işlemler basın önünde yapılmıştır.
7. Gözaltına alınanlar hakkında daha da ileri gidilerek “deli, tinerci, fahişe” gibi yakıştırmaları yapılmıştır. Bu kişileri tanıyanların özel hayatlarına ilişkin bilgiler yayınlanmıştır. Kolluk kuvvetlerinin sızdırdıkları yanlış bilgilere dayanılarak kişilik hakları, özel ve ailevi yaşam hakkına saygı ilkesi çiğnenmiştir.
8. Anayasa’nın 38. maddesindeki “masumiyet ilkesi” çiğnenmiş. İlk gün gözaltına alınan Fuat N. “katil” olarak gösterilmiştir. Yetkililer bile açıklamalarında “katil yakalandı” diye demeç vermişlerdir.
9. Fuat N. dışında gözaltına alınanlar “sanık” olmadıkları halde gözaltına alınmışlardır. CMUK’a göre hakkında suç isnadında bulunulan kimse belli koşullar varsa yakalanıp gözaltına alınabilir. Hakkında suç isnadı bulunmayan “tanık” ya da şüphelilerin yakınlarının “bilgilerine başvurma” gerekçesiyle gözaltına alınmaları hukuka aykırıdır.
10. Fuat N.’nin zanlı olarak yakalanmasından sonra evi aranmış, evde bulunanlar aşağılanarak hakarete uğramışlardır. Arama sırasında maddi zarar verilmiştir.
VIII- GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:
Garih Cinayeti Soruşturması bir hukuk katliamına dönüştü. Polis – medya işbirliği ile Garih Cinayetine 6-7 cinayet daha eklendi. Kolluk kuvvetleri soruşturmada “profesyonel” bir görüntü vermedi. Basına sızdırılan yalan-yanlış bilgiler mağduriyetlerin artmasına yol açtı.
Soruşturma da medyanın polisten aldığı bilgileri hiçbir süzgeçten geçirmeden haber olarak yayınlaması ve reyting uğruna insanların özel hayatlarını hiçe saymaları ve kişilik haklarına açıkça saldırı teşkil eden eylemleri ile çok kötü bir sınav verdi.
Sonuç olarak, polisin bir çok olayda yaptığı hukuksuzluk, delil toplama ve zanlıya ulaşmada gösterdiği kabiliyetsizlik, zanlıyı takipte hantal davranması ve insanları “katil” ilan etmedeki aceleci davranması; medya ile işbirliği halinde çok kötü bir sınav vermiş, bir cinayet soruşturmasını seri hukuki cinayetlere çevirmiştir.
HAZIRLAYAN:
Av. Halim YILMAZ
yilmazhalim@hotmail.com
MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ HUKUK BÜROSU
YAYIN BİLGİLERİKategori Adı
Yurt İçi RaporlarTarih
2001-08-25