Kırklareli Gaziosmanpaşa Mülteci Barındırma ve Kabul Merkezindeki Ölüm Orucu Eylemi Hakkında Gözlem Raporu
KIRKLARELİ GAZİOSMANPAŞA MÜLTECİ BARINDIRMA VE KABUL MERKEZİ’NDEKİ ÖLÜM ORUCU EYLEMİ HAKKINDA GÖZLEM RAPORU

Raporu PDF formatında indirmek için buraya tıklayınız.

1. GİRİŞ

Geçtiğimiz Haziran ayında bir kişinin ölümü ile sonuçlanan isyanla gündeme gelen Kırklareli G.O. Paşa Barınma ve Kabul Merkezi’nde 27 Ağustos 2008 tarihinden itibaren ölüm orucuna başladıklarını duyuran mültecilerin durumunu tesbit etmek üzere MAZLUMDER İstanbul Şubesi tarafından oluşturulan bir heyet kampa giderek yerinde inceleme yapılmıştır.

Heyetimiz, ölüm orucundaki mülteciler, kampta bulunan diğer mülteciler ve kamp yetkilileri ile görüşmüşlerdir. Gerek ölüm orucunda bulunan mülteciler, gerekse diğer mültecilerin yaşadıkları koşullar gözlemlenmiş, mültecilerle yüzyüze görüşmeler yapılarak sorunları dinlenilmiştir. Elde ettiğimiz bilgi ve tesbitlerin ilgili resmi merciler ve sivil toplum kuruluşlarınca değerlendirilmesi ve gereğinin yapılması için gözlem raporunu kamuoyuyla paylaşıyoruz.

2 . KAMPI ZİYARET:

MAZLUMDER İstanbul Şubesi, 5 mültecinin ölüm orucuna başladıklarına dair bildiri yayınlamaları üzerine Kırklareli Valiliği ile irtibat kurarak kampın ziyareti için gerekli izinleri almıştır.

Heyetimiz, 3 Eylül 2008 günü, kampa ulaşmıştır. Kamp yönetimi, görüşmeler için oldukça geniş bir alana yayılmış olan kampın hemen girişinde, kamp sakinlerinin ve ölüm orucu eylemcilerinin kaldığı yerlerden oldukça uzak olan bir noktadaki barakayı görüşmeler için hazırlamışlardır. Ölüm orucu sebebiyle oldukça bitkin durumdaki eylemcilerin bu kadar uzak bir noktaya getirilip götürülmelerinin kendileri için oldukça sıkıntı verici bir durum olduğu gözlenmiştir. Ölüm orucu eylemcilerine yönelik olarak, içinde bulundukları koşullar sebebiyle daha özenli davranılması ve yardımcı olunması gerektiği düşünülmekle birlikte, görevlilerin aksi bir tutum takındığı ve ölüm orucunda bulunanları zor durumda bırakan uygulamalarda bulundukları anlaşılmıştır.

Ayrıca kamp yönetimi görüşme heyetinin fotoğraf ve ses kaydı almasına da izin vermemiş fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı ve kameralı cep telefonlarını heyetin kampta bulunduğu sürede alıkoymuştur.

Heyetimizin, kampın içine girme ve yaşam alanlarını ziyaret etme talebi kamp yönetimi tarafından reddedilmiştir.

Ayrıca Davut Bageri isimli mülteci ile görüşme talebimiz de reddedilmiştir. Gerek Valilik gerekse kamp yönetimi ile yaptığımız görüşmelerde önce İçişleri Bakanlığı sonra da Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen bir yazı gerekçe gösterilerek görüşme talebimiz red edilmiştir. Yazının talep edilmesi üzerine kamp yönetimi buna da olumsuz cevap vermiştir. Bu konuda daha detaylı bilgi aşağıda verilecek olup, durum bir tutanakla tespit edilmiştir.

3 . ÖLÜM ORUCUNDAKİ MÜLTECİLER

Kampta şu anda 60-70 civarında mülteci barınmaktadır. Ölüm orucuna başladıklarını kamuoyuna ilan eden mülteciler şunlardır.;
1. Zahra N.S.,
2. Raha H.,
3. Mohammad J.A.,
4. Latife Daryamavard ve
5. Saeed A.K.

Bu kişiler, 27.08.2008 tarihli ölüm orucuna başladıklarına dair duyuruda, “Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde (BMMYK) kayıtlı mülteci olduklarını, dosyalarının 3. bir ülkeye yerleştirilmek üzere inceleme aşamasında olduğunu; bir süre önce isyan çıkan ve 1 kişinin ölümü, 4 kişinin yaralanması ile sonuçlanan Kırklareli’nde bulunan Gazi Osman Paşa Mülteci Barındırma ve Kabul Merkezinde çok kötü şartlar altında hiçbir suçları olmamasına rağmen hapsedildiklerini, içlerinde Kanser Hastası, uzun süreden beri psikolojik tedavi görmekte olan, bel fıtığı ameliyatı yapılması gereken yetişkin insanlar olduğu gibi küçük yaşta çocuklar da bulunduğunu, BMMYK ve avukatları tarafından İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne durumları hakkında gönderilen sayısız dilekçelere rağmen hiçbir cevap ve sonuç alınmaması ve ayrıca hala ikamet izni verilmemesi, serbest bırakılmamaları nedeniyle ölüm orucuna başladıklarını, dosyalarının geçici ikamet konusunda İçişleri Bakanlığı tarafından sonuçlandırılması ve serbest bırakılmalarına kadar ölüm orucuna devam edeceklerini” bildirmişlerdir.

Özetle bu kişileri ölüm orucuna iten temel iki sebep;
• BMMYK nezdinde sığınmacı olarak kabul edilmiş olmalarına rağmen, hatta bazılarının 3. ülkelere yerleştirilmeleri kabul edilmiş olmalarına rağmen, İçişleri Bakanlığı’nın dilekçelerini cevapsız bırakması, bir sonuç alınamaması,
• Kampta asgari yaşam koşullarının sağlanmaması, tüm başvurulara rağmen ikamet izni verilmemesi, mültecilerin özgürlüklerinin sınırlandırılması.
olarak sıralanabilir.

4. ÖLÜM ORUCUNDAKİ KİŞİLERİN HUKUKİ STATÜSÜ:

Türkiye, 1951 tarihinde Cenevre’de imzalanan “Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi”ne taraftır. Ancak, Sözleşme’yi “Avrupa’dan gelen mültecilerle sınırlı” olarak, “coğrafi sınırlama”yı tercih ederek kabul etmiştir. Bu nedenle Avrupa dışından gelen mülteciler BMMYK ilgi alanı içindedir.

Ölüm orucuna başlayan İran uyruklu Mohammed J. A. ve Raha H. BMMYK tarafından mülteci statüsü tanınmıştır. Bu iki mültecinin 3. ülkeye yerleştirme işlemi ABD ve Kanada tarafından kabul edilmiştir. Latife D., Saeed A.K. ve Zahra R.S. BMMYK tarafından mülteci olarak kabul edilen kişilerdir.

Görüşülmesi İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklandığı ifade edilen, Davut Bageri’nin BMMYK tarafından mülteci statüsü tanındığı öğrenilmiştir.

Özetle, görüşülmesi engellenen kişi 1951 Tarihli “Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi” kapsamında BMMYK’ ya iltica başvurusu yapmış; ölüm orucundaki kişiler ise BMMYK tarafından “mülteci” statüsü tanınmış kişilerdir.

Ayrıca, öğrenildiğine göre, bu altı kişi sınırdışı edilme riskiyle karşılaşmaları nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından, sınırdışı edilmemeleri için tedbir kararı verilmiş olan kişilerdir.



5. KAMPTAKİ OLUMSUZ YAŞAM KOŞULLARI:

MAZLUMDER heyetinin yukarıda da belirtildiği gibi kamptaki yaşam alanlarını ziyaret etme talebi kabul edilmemiştir. Ölüm orucundaki mültecilerin şikâyet olarak dile getirdikleri tuvalet, banyo, yemekhane, koğuş gibi alanları ziyaret etme imkânı sağlanmamıştır. Ölüm orucu, eylemcilerinin yaşam koşulları noktasında ortak olarak üzerinde durdukları noktalar şunlardır:

 Hijyen:

Tuvaletler ve banyolar başta olmak üzere, koğuşlar ve yataklar gereğince temizlenememektedir. Dağıtılan temizlik malzemeleri yetersizdir.

 Yeme-İçme:

Kamp sakinlerinin en çok şikâyetçi olduğu konulardan biri de yeme-içme meseledir. Yemekler özel bir firma tarafından hazırlanmaktadır. Yemeklerin kötü olması üzerine kamp sakinleri rahatsızlıklarını beyan etmişler, bunun üzerine de yemek firması değiştirilmiştir. Ancak, görüşme yapılan mülteciler, yeni firmanın eskisini arattığını, kampta görevli personele ayrı ve iyi kalitede kendilerine ise düşük kalitede yemek verildiğini beyan etmişlerdir.

Ayrıca kampta sağlık sorunları sebebiyle özel diyet uygulaması gerekenler ile bebekler için özel beslenme imkânları sağlanmamaktadır. Ekonomik durumu iyi olan mülteciler, kampta bulunan büfeden ihtiyaçlarını temin edebilmektedir. Büfede satılan ürünlerin fiyatları, normalden pahalıdır. Zaman zaman da alış veriş için polis nezaretinde market vb. alış veriş noktalarına çıkma imkânı sağlanmaktadır.

Kampta içme suyu olarak şebeke suyu kullanılmaktadır. Şebeke suyunun aşırı kireçli olduğu belirtilmekte ve dışarıdan su temin etmek zorunda kalındığını, özellikle çocuklar için temiz içme suyunun en acil ihtiyaçları olduğu söylenmektedir.

 Sağlık:
Önceki raporumuzda da belirtildiği üzere, kampı düzenli olarak ziyaret eden görevli doktor ve devamlı burada çalışan bir hemşire ile kamp sakinlerine sağlık hizmeti verilmeye çalışılmaktadır. Görüştüğümüz mülteciler bunun göstermelik ve yetersiz olduğunu, ihtiyaçları olduğunda ilgili bir kimse bulamadıklarını, hastane ve ameliyat gibi konularda ciddi sıkıntılar çektiklerini ifade etmektedirler.

Mohammad J.A. adlı mülteci, bel fıtığından ameliyat olmak zorunda olduğunu, fakat kamp şartlarında ameliyat olmasının mümkün olmadığını, kendisi hakkında rapor düzenleyecek doktorların bir takım üst yazılarla uyarılarak geçici-ilaç tedavisinin uygun olduğu noktasında rapor vermeleri için zorlandıklarını ifade etmiştir.

Zahra N.S adlı sığınmacı ise kanser hastası olduğunu, her türlü gıdayı yiyemediğini, kamp koşullarında hastalığının gerektiği bakım ve tedaviyi yaptıramadığını ifade etmiştir.

 Konaklama:

Kampta evli çiftler ayrı ayrı tutulmaktadır. Erkeklerin kaldığı odalar hücre tipidir. Demir kapılarda üstten gözetleme, alttan da yemek sürgüleri bulunmaktadır. Daha önce var olan TV seyretme imkânı şimdi kaldırılmış, havalandırma ise dört saat ile kısıtlanmıştır. Hiçbir sosyal ortam ya da spor imkânı yoktur. Görüştüğümüz mültecilerden biri kamp yönetiminin basına burada terzihane olduğu yönünde bilgi verdiğini fakat şimdiye kadar görmediklerini belirtmiştir.

 Kötü Muamele:

Daha önceki rapor çalışmamız için yaptığımız görüşmeler ile son görüşmelerimizden edindiğimiz intiba, kamp güvenlik görevlilerinin, kendilerine zorluk çıkardıklarını düşündükleri mültecilere, özellikle dil bilmeyen ve kendini savunma imkânı olmayan, Somali, Bangladeş gibi ülkelerden gelenlere şiddet uygulandığı şeklindedir.

6. ÖLÜM ORUCU EYLEMİ VE KAMP YÖNETİMİNİN TUTUMU

27 Ağustos tarihinde altı kişinin hangi sebeplerle ölüm orucuna başladığını yukarıda izah etmeye çalıştık. Bu eylemin başlamasını müteakip kamp yönetimin açlık grevindeki insanlara uygun gördüğü muameleler şunlardır:

 Yemek Yedikleri İddiası: Ölüm orucunda seslerini duyurmaya çalışan bu sığınmacılar, kendileri hakkında basından okudukları bir haber sebebiyle son derece müteessir olmuşlardır. Vali’nin zaman zaman yemek yiyorlar iddiasını son derece sert bir şekilde reddeden eylemcilerin tamamı “bunun bir iftira” olduğunu, bu durumu ispatlamak için sağlık kontrolünden geçmek istediklerini ifade ettiler.

 Tecrit: Hem kadınlar hem de erkekler tarafında ölüm orucuna başlayanlar, diğer mültecilerden ayrı yerlerde tutulmaya başlanmıştır.

 Telefonlarının Alıkonması: Kamp sakinleri cep telefonu kullanabilmektedir. Fakat ölüm orucuna başlayan kişilerin telefonları alıkonmuştur. Telefon kullanmalarına ancak havalandırma sırasında izin verilmektedir. Telefonlarını alabilmek için kampın en uzak noktasına kadar yürümek zorunda bırakılmışlardır.

 Havalandırmanın Kısıtlanması: Herkes için dört saat olan havalandırma süresi ölüm orucunda olan kişiler için bir saate indirilmiştir. Ayrıca bu esnada diğer kamp sakinleri ile görüşmeleri de engellenmektedir.

 Psikolog ve Doktor: Valilik ölüm orucunda olanlara bir psikolog ve acil servis doktoru göndermiştir. Acil servis doktorunun “ölmek istemiyorsanız yemek yiyin, istiyorsanız benim burada olmamın bir anlamı yok” dediğini ve psikoloğa ihtiyaç duymadıklarını, insani şartlarda yaşamak istediklerini söylemişlerdir.

 Kayıt: Yönetimin düzenli olarak kendilerine yemek teklif ettiği ve bunu reddetmelerinin görüntülü kayıt altına alındığını beyan etmişlerdir.

7. DAVUT BAGERİ’NİN DURUMU

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından sınırdışı edilmemesi için tedbir kararı verilen Davut Bageri isimli mülteci ile görüşme talebimiz reddedilmiştir. Kendisi hakkında yaptığımız görüşmeler neticesinde edindiğimiz bilgiler şöyledir:
“Özel bir alana gizlice kapatılan Bageri, uzun süre diğer kamp sakinlerinden gizlenmiştir. Zamanla gelen gürültü ve geliş gidişlerden ayrı bir kapalı odada, birinin olduğu fark edilmiştir. Bir sefer dışarı çıkarılan Bageri, kendisini daha evvel başka bir kamptan tanıyan birileri tarafından teşhis edilmiştir. Bundan sonra da kimse ile görüştürülmemiştir. Ağır psikolojik sorunları olan ve tecrid edilen Bageri’nin BMMYK’ya iltica başvurusunda bulunduğu ancak, BMMYK’nın Bageri ile görüşmesine izin verilmediği belirtilmektedir.”

8. SONUÇ VE ÖNERİLER:

 Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde (BMMYK) kayıtlı 3. bir ülkeye yerleştirilmesi kabul edilmiş mültecilerin, yerleştirme işlemleri için gerekli kolaylıkların acilen sağlanması gereklidir. Bu kişilerin, işlemlerini dondurmanın, geciktirmenin ve kampta tutmanın kimseye bir faydası olmadığı açıktır. İçişleri Bakanlığı, işlemleri tamamlanmış olan bu mültecilerin üçüncü ülkeye yerleştirme işlemlerinin gerçekleşmesi için gerekli kolaylığı sağlamalıdır.

 İçişleri Bakanlığı’na durumları hakkında gönderilen dilekçelerin cevap verilmesi Anayasal zorunluluktur. Geçici ikamet konusunda taleplerinin sonuçlandırılması ve -mutad uygulama olduğu üzere, İçişleri Bakanlığı’nın göstereceği yerde- ikamet etmelerine izin verilmesi gerekir. İçişleri Bakanlığı’nın dilekçelere cevap vermemesi, mültecilerin hukuksuz bir biçimde (yabancılar şubesinde aylarca) tutulmaları, bir kısmının diğerlerinden soyutlanarak tecrit koşullarında tutulması, iltica işlemleri bitmiş olanların 3. ülkeye yerleştirilmeleri için gerekli koşulların sağlanmaması, BMMYK’nın mültecilerle görüşme yapmasına izin vermemesi hukuka aykırıdır. Bu durum, kendi ülkesinden kaçmak zorunda kalan ve mağdur olan mülteci durumundaki insanları daha zor durumda bırakmaktadır.

 Mülteci Barındırma ve Kabul Merkezinde hapis koşullarının ortadan kaldırılması ve “barındırma ve kabul merkezi”nde insani yaşam koşulları acilen sağlanmalıdır. Bu çerçevede temiz yemek ve temiz içme suyu konusundaki sorunların giderilmesi, hasta ve bebek olanların ihtiyaçlarının sağlanması gereklidir.

 Sağlık sorunları olan mültecilerin tedavileri yapılmalıdır. Mohammad J.A ve Zahra N.S isimli mülteciler gibi; kanser hastası, psikolojik tedavi ihtiyacı olan, bel fıtığı ameliyatı yapılması gereken mültecilerin sağlık durumları nedeniyle, tam teşekküllü bir sağlık kuruluşuna sevk edilerek tedavileri yapılmalıdır.

 Dilekçe ve taleplerinin sonuçsuz kalması nedeniyle, ölüm orucuna başlayan mültecilerin psikososyal durumları da dikkate alınarak özenle yaklaşılması gereği gerektiği şüphesizdir. Bu nedenle kamp görevlilerinin, genel olarak tüm mültecilere, özel olarak da ölüm orucundaki mültecilere dikkatli ve özenle yaklaşmaları gereklidir. Bu nedenle, mültecilerin toplu olarak bulunduğu yerde sosyal hizmet uzmanı istihdam edilmesinin de gerekli olduğu kanaatindeyiz.

 Mülteci ve sığınmacılara Türkiye’nin taraf olduğu 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi ve 1994 Yönetmeliği hükümleri titizlikle uygulanmalıdır. Mülteci hukuku alanındaki yetersiz mevzuat ile hukuki boşluk ve aksaklıkların giderilmesi için, mülteci ve sığınmacılara ilişkin kanunun, yasal düzenlemenin bir an önce yapılması gereklidir.

 BMMYK’nın mültecilerle görüşmesine, iltica işlemlerinin tamamlanmasına izin verilmelidir. Mültecilerin uzun süre “tutulmaları”, bazılarının tecrit edilerek avukatla veya BMMYK ile görüştürmelerine engel olunması, sınırdışı edilme işlemleri, iltica işlemlerinin tamamlanmaması gibi hukuka aykırılıklar, mültecilerin haklarını ağır derecede ihlal etmektedir.


 Sonuç olarak, mültecilere ilişkin Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk yükümlülüklerinin yerine getirilmesi elzemdir. Aksi halde mültecilerin ölüm orucu, isyan, intihar vs. eylemlerin sonu gelmeyecektir. Mevcut uygulama, hem vicdani (insani) hem de hukuki açıdan içinden çıkılmaz bir duruma doğru gidildiğini göstermektedir. Türkiye’ye sığınmış bu kişilere insanca yaşam koşullarının sağlanması hem insani bir sorumluluk hem de hukuk devleti olmanın bir gereğidir.





Görüşme Heyeti:

Taner Ayaz – İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi
Mehmet Gümüş – İstanbul Şube Müdürü
Meryem Sarı – İstanbul Şube Avukatı
Gülşah Yılmaz – Aktivist
Meral Barış – Aktivist
















EKLER:

EK 1: Ölüm Orucundaki Mültecilerin Bildirisi
EK 2: Davut Bageri hakkındaki görüşme talebimizin reddine dair tutulan tutanak.
EK 3: Görüşme Tutanakları















EK 1 Ölüm Orucundaki Mültecilerin Bildirisi



SESİMİZİ KAMUOYUNA DUYURMAK İÇİN BİLDİRİ

27.08.2008


Aşağıda isimleri yazılmış şahıslar olarak bizler ya BMMYK de kayıtlı mülteci ve görüşmesini bekler durumda veya BMMYK da kabul olup Mülteci Kabul Belgesine sahip, kendilerine mülteci statüsü verilmiş sığınmacılarız. Dosyalarımız 3. bir ülkeye yerleştirilmek üzere inceleme aşamasındadır. Aynı zamanda AİHM, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Uluslararası Af Örgütü, ASAM ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları durumumuzdan haberdar olup birer Mülteci olaraktan bizi desteklemektedirler.

Bir süre önce isyan çıkan ve 1 kişinin ölümü, 4 kişinin yaralanması ile sonuçlanan Kırklareli’nde bulunan Gazi Osman Paşa Mülteci Barındırma ve Kabul Merkezinde çok kötü şartlar altında hiçbir suçumuz olmamasına rağmen hapsedilmekteyiz. İçimizde Kanser Hastası, uzun süreden beri psikolojik tedavi görmekte olan, bel fıtığı ameliyatı yapılması gereken yetişkin insanlar olduğu gibi küçük yaşta çocuklar da bulunmaktadır.

BMMYK ve avukatlarımız tarafından İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne durumumuz hakkında gönderilen sayısız dilekçelere rağmen hiçbir cevap ve sonuç alınamamıştır. Ayrıca hala ikamet izni tarafımıza verilmemekte ve serbest bırakılmamaktayız. Bu bildiri ile ölüm orucuna başladığımızı ve dosyalarımızın geçici ikamet konusunda İçişleri Bakanlığı tarafından sonuçlandırılması ve serbest bırakılmamıza kadar ölüm orucuna devam edeceğimizi Tüm Türk halkına ve Dünya kamuoyuna bildiriyoruz.



Not: Bu konuda geniş bilgi edinmek için Avukatlarımız; Av. Levent Kanat (0312 231 68 03), Av. Salih Efe (0312 440 21 60) , Av.Anıt Baba (0536 958 23 40), Av.Banu Hanım (0538 494 90 43), Psikolog Duygu Hanım (0312 428 30 11) ve Ankara da bulunan BMMYK (312- 409 7000, 441 1873) ile temasa geçilebilir.


Ölüm Orucuna Başlayanlar;

İran uyruklu Zahra N.S.
İran uyruklu Raha H.
İran uyruklu Mohammad J.A.
İran uyruklu L.D.
İran uyruklu Saeed A.K.











EK 2 D. Bageri Hakkında Tutanak






EK 3: Görüşme Notları


Mohammed J. A. P.:

“35 yaşındayım. İranlıyım. Ölüm orucuna 27 Ağustostan’da başladım. Sadece şekerli su alıyorum. 5 aydan beri kamptayım, 23 Temmuz’da ABD konsolosluğunda görüşmem vardı, gitmeme izin verilmedi. Bana gerekçe olarak AİHM’nin sınırdışı edilmemem için vermiş olduğu tedbir kararı gösterilmektedir. Amerika’ya iltica için BM’den onay aldım. 2002 yılında Afyonkarahisar’a yerleştim. Burası misafirhane olarak tanıtılıyor, burası hapishane dahi değil. Burası bir esir kampı gibi olmamalı. Hapishanede daha insancıl şartlar altında yaşanabileceğini düşünüyorum.

Kampın etrafı dikenli tellerle örülü, kapılar demirden ve yukarıdan bakmalı, kapılar yemekler aralıktan verilebilecek şekilde düzenlenmiş, Çamaşır suyumuz dahi yok, Tuvaletler kullanılamayacak derecede kirli. Banyo ve tuvaletler sağlığımızı bozuyor. Hiçbir sosyal aktivite mevcut değil. TV yok, kütüphane yok, yemekler her zaman kötü (firmanın değişmesine rağmen). Polislerin yemeği daha iyi, bazen çocuklarla paylaşıyorlar.

Afgan mülteci Abdulfettah da ölüm orucundaydı, Bir senedir Afganistan’a dönmek istiyordu, Herhangi bir hukuki engeli olmamasına rağmen parasızlığından dolayı bekletilmekteydi. Birleşmiş Milletlerin devreye girmesiyle yol parası temin etti ve ülkesine gidebildi.

İsyan döneminde şiddet kullanıldı. Savcıya verilen ifadede şahit olduğum işkence anlatılmıştır. Bana karşı herhangi bir şiddet kullanılmamıştır.

Ben suçlu değilim, beş aydır neden burada tutuluyorum? Mahkemeye hiç çıkartılmadım. Havalandırma bizim için günde bir saat. Ölüm orucu tutmayanların havalandırmaları dört saat. Ölüm orucunda olanların telefonları ellerinden alındı. BMMYK bize belge verdi. İlgi alanlarının dâhillerinde olduğumuzu belirttiler. Bu nasıl ilgi diye düşünüyorum” Bel fıtığım var. Fizik tedavi görüyorum, ameliyat olmam gerekiyordu, bunun için Ankara’ya dilekçe yazdım, Çapa’nın doktoru da bunu onayladı, doktor seçme hakkına sahip değilim, çünkü tutsağım. Bana geçici olarak (ameliyat yerine) ilaç verilip verilemeyeceği düşünüldü.

BM diyor ki: yazı yazıyoruz, cevap alamıyoruz. Edirne sığınma kampında insanların daha kötü şartlar altında yaşadıklarını söylüyorlar bize, Edirne de Türkiye’ye ait değil midir?! Bize psikolog gönderildi. Biz psikolog istemedik, deli değiliz akli dengemiz de yerinde.

İnsanlar ibadetlerini yerine getirebiliyorlar. Din ayırımcılığı yok. Vatan gazetesinin haberine göre bir arkadaşımız kendisini Mesih ilan etmiş. Öyle bir şey yok. O, Kuran okurdu. İsyana karışanlardan üç kişi hapiste. Burası Nazi dönemindeki esir kampları gibi. Bu şikâyetlerin üst yöneticilere iletilmesini istiyoruz.”


Zahra N. S.:

“İranlıyım, 41 yaşındayım, 5 aydan beri sığınma kampındayım. Ondan önce üç buçuk ay boyunca Yabancılar Şubesindeydim. Şu an ölüm orucu tutuyorum (bir haftadan beri). 4 gündür su içmiyorum.
6 sene önce kanser oldum. Günlük yoğurt süt ihtiyacım karşılanamıyor. Günlük bir saat telefona izin veriliyor. Bir yıl önce otobüs kazası oldu. Pasaportum Iran’ da kaldı. İfade vermek için polise gittiğimde yakalandım. Kimse bize yardım etmiyor. Böyle yaşamaktansa ölümü tercih ederim. Sekiz seneden beri Türkiye’deyim. 17 yaşında bir oğlum var. Dışarıda parasız kalmış bir vaziyetteyim. Kirayı veremediğim için oğlum perişan. Polis bana tokat vurdu. İnsanlar burada bize iyi davranmıyorlar, iftira atılıyor. Yemek yediğimizi iddia ediyorlar, bizimle dalga geçiyorlar.
Kırklareli valisi kampa geldi ama hiçbir mülteci ile görüşmedi. Sağlık durumum iyi değil. Bir buçuk ay parasız kaldım. Hasta bir kadınım, kimse kimseye yardım etmiyor. Hasta annem İran’dan ziyarete geldi. Kontörüm olmadığından oğlumla zor görüşüyorum. Vali buraya gelmek istemiyor. Kamp müdürü ise buraya bir buçuk ay sonra geldi. Bir saat telefon izni veriyorlar. Bana neden deli muamelesi yapıyorlar? Bayan polis kötü davranıyor. Sivil polis “A.” “erkek olsun kadın olsun ben döverim, ayağını denk al” diye tehdit etti. “S.” hanım da bize saldırdı. Ben sekiz sendir buradayım, hiç bu kadar dayak ve laf yemedim. BM bekleyin diyor, nasıl ne kadar bekleyeyim?! Buranın suyu kirli ve kireçli. Fransızca konuşan bir kız polislerin suyunu içmek istediğinde dört polis onu koğuşa götürdü ve ona kelepçe taktılar. Burada ne istiyorlarsa onu yapıyorlar. İşyeri (atelye) vardı, kimse çalışmayınca kapatıldı. Cep telefonlarımıza ulaşmak için uzun mesafeler yürümek zorundayız.”

Raha Hosseinzadgan

“İranlıyım. Son görüşmeden sonra sıkıntı yaşadım. Tehdide maruz kaldım. Edirne’de 35 gün psikiyatrideydim. Sudan başka bir şey içmiyoruz. Beni hastaneye götürsünler, ölüm orucunda olduğum kanıtlansın. BM izin verdi, Kanada kabul etti.

Kampa getirildiğinde psikolojik tedavi görmüştüm. Tecavüzden hamile kaldım. Kendimi polise teslim ettim. İlk getirildiğinde tek kadın olarak 160 erkeğin kaldığı bölüme getirildim. Kampta 4 Erkek kaçtığı için bütün erkekleri cezalandırdılar. Onları dövdüler ve TV’leri aldılar. 40 gün banyo yapmadım. Somaliler kaldığı odalarda kanla duvarlara yazılar yazılmışlar. Yerler pis, sifon çekildiğinde pislik çıkıyor. Hemşirenin maskeli ve burnunu tıkayarak girdiği odada benim yaşamamı bekliyorlar. Başbakana mektup yazdım. Soruşturma açıldı. Olumsuz neticelenmiş. Tek şansım ölüm, iki defa intihar girişiminde bulundum. Trakya Üniversitesi’nde tedavi oldum. Burada durumum kötüleşti. İhtiyaçlarımız: temiz su ve eşit yemek dağılımı. Terzihane ve tenis yeri (kortu) varmış, hiç görmedik. Bize yemek uzatıyorlar ve bunu kamerayla kaydediyorlar. Sözlü hakarete maruz kalıyoruz. Fiziksel şiddete uğramadım ama şahit oldum. Eşlerin bir arada tutulması sağlansın.”

Saeed A.K.

“İranlıyım.14 yaşındayım.Ölüm orucuna başladım, sonra diğer sığınmacıların ısrarı üzerine bıraktım. 2 yaşında Elisabeth Ahmedpur adında bir kardeşim var.17 yaşında Fatıma A. K adında bir ablam var. Sığınma kartım var. 6 ay İstanbul’da Yabancılar Şubesi’nde kaldım, bir süre Van’ da kaldım Annemin adı Latife. BM, ailemize aylık 108 YTL yardım veriyor. Çocuklu olduğumuz için 154 YTL. Ben ve ablam bundan yararlanamıyoruz. Dördümüzün ayrı belgesi var.”

Latife D.
“Beş bayan kadın hastalığından dolayı hastaneye/doktora gittik. Doktor hastalığın sudan kaynaklandığını söylediler. Bazı uygulamalarda keyfi davranıldığı açık”


YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 2008-09-05
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4004338