Medine Bircan Raporu
A- GİRİŞ

2002 yılı Haziran ayının son on gününde kamuoyuna, “Medine BİRCAN isimli hastanın İstanbul Üniversitesi (Çapa) Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, evraklarında başörtülü fotoğraf olduğu gerekçesi ile tedaviye ilişkin bazı işlemlerinin yapılmadığı” şeklinde haberler yansımıştır. Bu arada hasta Medine BİRCAN’ın oğlu Mustafa BİRCAN’ın Derneğimize 25.06.2002 tarihli yazılı başvurusu üzerine şubemiz Hak İhlalleri Komitesi tarafından Medine BİRCAN raporu hazırlandı.

B- TARAFIMIZA BİLDİRİLEN ŞİKAYETLER

Hasta Medine BİRCAN’ın oğlunun Derneğimize ulaştırdığı iddiaları şunlardır ;

“Annem Medine Bircan’ın sağlığıyla ilgili sorunlarıyla tanışalı 8-8,5 ay oldu. Bu zaman zarfında, Anneme ben ve kardeşlerim hep yardımcı olmaya çalıştık. Bu arada Annem büyük kızını kaybetti. İstanbul Tıp Fakültesi Kadın hastalıkları polikliniğinden Onkoloji servisine, daha sonra Dahiliye’ye kadar olan maceramız, Nefroloji Anabilim dalındaki insanlık dışı diretmeyle bu psikolojiye dönüştü. Annem için Onkoloji ve Dahiliye’de yapılacak bir şey kalmamıştı. Ama ömrünü uzatmak için diyaliz cihazında tedavi görebilirdi. Dahiliye doktorları, nefroloji raporu çıkınca bizi taburcu edeceklerini ve tedavimize evde devam edebileceğimizi söylediler.

Rapor için müracaat ettiğimizde, Annenin başörtülü fotoğrafının olmayacağını, saçlı kabul edileceğini, bu emrin hükümet tarafından genelgeyle kendilerine bildirildiğini ve Annemin yatak hastası, sondası olduğunu, konuşmakta zorluk çektiğini söyledimse de, ellerinden bir şey gelmediğini belirttiler.

Annem bu tür fotoğraf çektirmek istemediğini söylemesine rağmen, foto-montaj yoluyla saçlı resim yaptırdım. Çünkü Annem kemoterapi gördüğünden tüm saçları dökülmüştü. Biz rapora müracaat edeli 9 gün oldu. Ve hala rapor hazır değil. Ama biz Annemizi kaybetmek üzereyiz. Annem 28 saattir sadece uyuyor. Hiçbir tepki yok. O’na bu muameleyi layık görenleri Allah’a havale ediyoruz..” 25.06.2002


C- İDARE NEZDİNDEKİ GİRİŞİMLERİMİZ

Mustafa BİRCAN’ın başvurusu üzerine, gerek bu başvuru, gerekse Kanal 7 televizyonunda haber bültenlerinde yayınlanan gizli kamera görüntüleri de değerlendirilerek 27.06.2002 tarihinde heyet halinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gidilmiştir. Burada Hastane Başhekimi ile görüşme talep edilmiş ise de, görüşmek mümkün olmamış, talebimizin ulaştırılması için ilgili memurlara not bırakılmıştır. Bu arada Nefroloji bölüm başkanlığından üst düzey bir yetkili ile görüşülmüştür. Bu görevli, hasta Medine BİRCAN’ın sağlık durumu hakkında tarafımıza bilgi vermiştir. Ne var ki, isminin açıklanmamasını istemiştir. Bu görevli, fotoğraf ve diğer konularda da açıklama yapmak



istememiştir. Bunun üzerine, konu ile ilgili yazılı başvurumuz Hastane Yazı İşleri Müdürlüğüne teslim edilmiştir. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 27.06.2002 / 22965 evrak kayıt numarası ile kayıtlı başvurumuzda ;

-Hastaneye gönderilen böyle bir genelgenin var olup olmadığı ve varsa derneğimize
bir suretinin iletilmesi,
-Hastane personeline verilmiş böyle bir emrin olup olmadığının derneğimize üç gün
içinde bildirilmesi talep edilmiştir.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi idaresinden, raporun yazıldığı güne değin herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Tarafımıza açıklama yapmayan kimi görevliler, 01.07.2002 günlü Hürriyet Gazetesine beyanat vermişlerdir. Yine 02.07.2002 günü Fakülte Dekanı bir basın açıklaması yapmıştır. Basın açıklaması muhteviyatı Hürriyet Gazetesindeki beyanlarla örtüşmektedir. Tarafsızlık, hakkaniyet ve adalet düşüncesiyle ve değerlendirmeye esas olmak üzere bu beyanların rapora alınmasını gerekli görmüş bulunmaktayız.

1- 01.07.2002 günlü Hürriyet Gazetesindeki açıklamalar ;

a- İstanbul Çapa Tıp Fakültesi Dekanı, Prof. Dr. Faruk ERZENGİN ;

Prof. ERZENGİN iddiaların aksine BİRCAN'ın 5 kez diyalize alındığını belirterek, ‘‘Burkalı (Afganistan’da giyilen kıyafet) da gelseler, hastalar bizden hizmet alır. Daha önce başkalarının karneleriyle tedavi olan hastalar tespit edildi. Karneler istismar ediliyor ve devleti soymaya çalışıyorlar. Medine BİRCAN'ın tedavisi sürerken ailesinden karnesindeki fotoğrafın daha açık ve tanınır olanıyla değiştirilmesi istendi. Biz karnelerdeki fotoğrafların, kimlik belli olsun diye açık başlı çekilmesini istiyoruz. Ama hasta tedaviye nasıl gelirse gelsin, bizi ilgilendirmez. Tedavinin yarım kalması sözkonusu değil. Hasta zaten ağır kanser hastası ve kanserden ölmüş. Biz başı kapalı bir sürü hastayı tedavi ediyoruz. Bu olay bazı çevreler tarafından istismar ediliyor. Rektörümüz Prof. Dr. Kemal ALEMDAROĞLU'nu yıpratmak istiyorlar. Tedavide en ufak bir atlama yok. Sağlık kurulu raporu için yüzünün daha net göründüğü, tereddüde yer bırakmayacak bir fotoğraf istendi. Biz sağlık mensubuyuz ve tedaviyle ilgiliyiz. Bizi başka birşey ilgilendirmez. 38 senelik meslek hayatımda, şu veya bu nedenle bakılmamış bir hastayı ne duydum ne gördüm ne de göreceğim. Daha geçen ay 5-6 türbanlı hastaya sağlık kurul raporu verdik.”

b- İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal ALEMDAROĞLU ;

‘‘Hastanede günde 60 bin kişi hizmet alıyor. Üçte ikisi başörtülü. Dinci basının benimle uğraşmasının temelini herkes biliyor. Başı açık olan da, kapalı olan da bizden sağlık hizmeti alır. Hastanelerimizin kapısından kimse geri çevrilmiyor. Hastaneye gelenler arasında tedavi olan da olur, ölen de. Konuyu istismar ediyorlar.’’

2 - İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Personel Daire Başkanlığının, 10.05.2002 tarih ve
20676 sayılı, Prof.Dr. Nur SERTER imzalı yazısı ;

Yazının 2.bendinde, “İlişikte gönderilen Sağlık Karnesi Talep Formunun Tedavi yardımından yararlanacak personelin kendisi ve aile fertlerinin kılık-kıyafet yönetmeliğine uygun fotoğraflarının yapıştırılarak 2 nüsha olarak eksiksiz doldurulmasını ve bir nüshasının rektörlüğümüze gönderilmesi” talimatı verilmekte ve bu yazı raporumuza konu olay için de gerekçe yapılmaktadır.



D- HUKUKİ DÜZENLEMELER
I- HASTA HAKLARI YÖNETMELİĞİ
(Resmi Gazete 01.08.1998 Cumartesi Sayı: 23420 Sağlık Bakanlığından)

Madde 1- Bu Yönetmelik; temel insan haklarının sağlık hizmetleri sahasındaki yansıması olan ve başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, diğer mevzuatta ve milletlerarası hukuki metinlerde kabul edilen "hasta hakları"nı somut olarak göstermek ve..insan haysiyetine yakışır şekilde herkesin "hasta hakları"ndan faydalanabilmesine, hak ihlallerinden korunabilmesine ve gerektiğinde hukuki korunma yollarını fiilen kullanabilmesine dair usül ve esasları düzenlemek amacı ile hazırlanmıştır.

Madde 5- Sağlık hizmetlerinin sunulmasında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır:
a) Bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde yaşama hakkının, en temel insan hakkı olduğu, hizmetin her safhasında daima göz önünde bulundurulur.
b) Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz olduğu ve hiçbir merci veya kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.
c) Sağlık hizmetinin verilmesinde, hastaların, ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp düzenlenir.
d) Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz.
e) Kişi, rızası ve Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.
f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Madde 12- Teşhis, tedavi veya korunma maksadı olmaksızın, ölüme veya hayati tehlikeye yol açabilecek veya vücut bütünlüğünü ihlal edebilecek veya akli veya bedeni mukavemeti azaltabilecek hiçbir şey yapılamaz ve talep de edilemez.

Madde 38- Sağlık kurum ve kuruluşlarının imkanları ölçüsünde hastalara dini vecibelerini serbestçe yerine getirebilmeleri için gereken tedbirler alınır.

Madde 39- Hasta, kişilik değerlerine uygun bir şekilde ve ortamda sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkına sahiptir. Sağlık hizmetlerinde görev alan bütün personel; hastalara, yakınlarına ve ziyaretçilere güler yüzlü , nazik, şefkatli ve sağlık hizmetleri ile ilgili mevzuat ve bu Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde davranmak zorundadır.
Sağlık hizmetlerinin her safhasında, hastalara, onların bedeni ve ruhi durumları dikkate alınarak, hangi işlemin neden ve nasıl yapıldığı, yapılacağı ve bekletilmeleri söz konusu ise, bekletilmenin sebepleri hususunda gerekli ve yeterli bilgi verilir.


II- Avrupa Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi (Amsterdam 1994)

1-Sağlık hizmetlerinde insan hakları ve değerleri:
1.1.Kadın veya erkek herkesin insan olması dolayısıyla saygı görmeye hakkı vardır.
1.2.Herkes kendi yaşamını belirleme hakkına sahiptir.
1.3.Herkes fiziksel ve mental bütünlüğe sahip olmaya ve kişi olarak güvenli bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir.
1.4.Kadın veya erkek herkesin özel yaşamına saygı gösterilmelidir.
1.5.Herkesin, kendi ahlaki ve kültürel değerlerine, dinsel ve felsefi inançlarına sahip olma ve bunlara saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.
1.6.Herkes hastalıkların önlenmesi ve sağlıklı bakım için, yeterli ölçüde çaba gösterilerek sağlığının korunması ve kendisi için edinilebilir en yüksek sağlık seviyesine kavuşma hakkına sahiptir.


E- DEĞERLENDİRMEMİZ

1- Medine BİRCAN’ın yaşadığı sorunun temel insan haklarına ilişkin bir sorun olduğundan şüphe duyulmamaktadır. Her ne kadar diyaliz makinasına bağlanarak bu husustaki sorumluluk üniversite hastanesince ifa edilmiş görünse de; artık son demlerini yaşayan, daha çok ilgi ve şefkat ile uzun süre yaşaması esas amaç olan Medine BİRCAN’ın sevk işlemi, evraklarındaki fotoğrafın başörtülü olduğu gerekçesiyle uzun bir süre yapılmayarak, yönetmelikte anılan tedavi esasları ihlal edilmiştir.

Tedaviyi, yalnızca hastanın diyaliz makinasına bağlanması olarak algılayan anlayışın, ilgili yönetmeliğin 1,5,12,39 maddeleri ile 1994 Avrupa bildirgesi 1.maddesindeki ilkelere aykırı olduğunda ve bu aykırılığın insan hakları ihlali olarak nitelenmesi gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır.

2- Araştırmamız sırasında iddiaların aksine, hastaların verecekleri fotoğrafların baş açık olacak şekilde çekilmesi gerektiğine ilişkin düzenleyici bir işleme ve talimata rastlamış değiliz. İlgililer de böyle bir belgeyi tarafımıza ulaştırmamışlardır.

İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Personel Daire Başkanlığının, 10.05.2002 tarih ve 20676 sayılı, Prof. Dr. Nur SERTER imzalı yazısı ise personele ve yakınlarına yöneliktir. Oysa Medine BİRCAN personel veya personel yakını değildir. Kaldı ki, personele ilişkin anılan işlem dahi hukuka aykırıdır ve geri alınması gerekir. Personele ilişkin olarak hukuka ve insan haklarına aykırı yönetmeliğe karşın, Personel yakınlarının memur statüsüne tabi bulunmadıkları ve bu statünün gerekleri ile bağlı olmadıkları bilinen hukuki bir olgudur.

Şu halde ‘yukarıdan emir var’ şeklinde, hükümete isnat edilen talimatın var olup olmadığının tespiti, var ise talimatın geri alınması, yok ise keyfi işlemlerine talimatı gerekçe yapan sorumlular hakkında soruşturma açarak, adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamak hükümetin görevidir. Bu itibarla hükümet, tüm kamu hizmetlerinin sunumunda hiç kimseye, hiçbir şekilde ayrım yapılmayacağı ve kamu çalışanlarının gereken hassasiyeti göstereceği hususunda özen göstermeli ve buna uymayanlar hakkında yasal işlem yapmalıdır.

3- İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı sayın Dr. Faruk ERZENGİN’in, sağlık karnelerinde yaşanan istismarı önlemek amacıyla başı açık fotoğraf istendiğine ilişkin açıklamayı inandırıcı bulmamaktayız.

Gerçekten de somut olayda, Medine BİRCAN’ın başörtülü fotoğrafı ile fotomontaj fotoğrafı birlikte incelendiğinde, başörtüsüz olanın daha çok karışıklık yaratacağı anlaşılacaktır. Öte yandan, saç en kolay şekilde biçimlendirilen ve renk alabilen bir uzuvdur. Bu itibarla bir kişinin tanınmasında kesin bir veri olarak değerlendirilemez. Bir kişinin tanınması saç dışında, yüz ve yüzdeki organların görünmesi ile sağlanabilir. Medine BİRCAN’ın başörtülü fotoğrafı, anılan sakıncayı giderecek niteliktedir. Öte yandan , Medine BİRCAN uzun bir süredir tedavi görmekte ve görevlilerce tanınmaktadır. Nihayet 70 yaşını aşmış, ölüm döşeğinde bir insandır. Bulunduğu nazik durum, istismara da müsait değildir. Şu halde idarenin tasarrufu istismarı önlemeye yönelik olarak kabul edilemez.

Öte yandan bir istismarın önlenmesi, bütün vatandaşlara zanlı muamelesi yapılmasını haklı kılmaz. Vatandaşın beyanı idare için bağlayıcı olmalıdır. Eğer istismar var ise idare, kusuru kendi sisteminde ve sistemin işletilmesinde aramalı ve tespit ettiği olumsuzlukları bu suretle gidermelidir. Gerçekten amaç bu ise, idarenin açık ve hukukun üstünlüğüne öncelik veren yaklaşımı ile sorun çözülebilecektir.

4- Medine BİRCAN’ın sevk işlemini yapmak için idarenin ileri sürdüğü mazeretler, hukuka ve gerçeğe uymamaktadır. O halde idare, talep üzerine hiç vakit kaybetmeksizin derhal, Medine BİRCAN’ın sağlık karnesi ve raporlarına ilişkin işlemleri yerine getirmeli ve değerlerini incitmeden, moral çöküntüye neden olmadan Medine BİRCAN’ın ailesi yanında huzur içinde yaşamasını sağlamalı idi. Bunların yerine getirilmemiş olması, Medine BİRCAN’ın ölümünden yer ve zaman itibariyle idarenin sorumlu olduğuna işaret etmektedir.

5- Konu hakkında bilgi almak üzere başvurduğumuz yetkililerin, Mazlumder gibi gerek ulusal, gerekse uluslararası kamuoyunda objektif çaba ve alanına vukufiyeti ile tanınan bir sivil toplum örgütünün kuruluş amacı gereği yaptığı çalışmalara yardımcı olmak bir yana, sorulan sorulara cevap vermekte dahi gösterdiği isteksizlik, ülkemizdeki demokratik teamüllerin oluşması ve oturması, keza açık toplumun gelişimi açısından düşündürücü ve endişe vericidir.

6- İdarecilerin insan hakları, halk ve halkın değerlerinden uzak tutum ve beyanatları, ülkemizdeki sosyal dokuyu tahrip edici mahiyettedir. Olayda “burka”nın öne çıkarılması da bu mahiyettedir. Gerçekten bilinç altına işaret eden beyan, şekli meselenin yanlış temellendirildiğine işaret etmektedir. Hipokrat yemini eden, hukukun üstünlüğüne inanan bir kişi için, ‘buna bile katlanmaktayız’ şeklindeki bir yaklaşımın doğru olmadığı açıktır.

7- İdarecilerin açıklamaların esasını “laiklik” oluşturmaktadır. Laiklik’i her fırsatta ve her yanlışın savunusunda kalkan yapan bir anlayışın sağlıklı olmadığı açıktır. Laiklik gereği bir kamu görevlisi, olumlu ya da olumsuz dini inanışa endeksli hiçbir tavır içinde olmamalıdır. Aksi halde yönetmelik 39.maddenin, giderek Anayasa 24.maddenin uygulama alanı bulunamayacaktır.

İdarenin ve bir bütün olarak kamu otoritelerinin, dayanması gereken temel kavramın hukukun üstünlüğü olduğunda şüphe yoktur. Hukukun üstün olması temel insan haklarının da garantisi sayılmalıdır. Bu anlayıştan yoksun ve kavramları ideolojik ve tek yanlı anlayışlarla tanımlayan bir düşüncenin ülkemize mutluluk getirmeyeceği ve Medine BİRCAN olayında olduğu gibi acılara neden olacağı açıktır. Gerçekten idare, hukuka ve meslek ahlakına uygun surette davranmış olsa idi, Medine BİRCAN anılan şartlarda ölmeyecek idi.



Av.Cihat GÖKDEMİR Av.Leyla DEMİR Av.Mustafa ERCAN

YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 2002-07-03
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4644178