OHAL Dönemi Hak İhlalleri Raporu

MAZLUMDER İstanbul Şubesi olarak uzun ve titiz bir çalışmanın neticesinde hazırlamış olduğumuz OHAL Dönemi Hak İhlalleri Raporu, Şube Başkanımız Ali ÖNER, Şube Başkan Yardımcımız Av. Semih BİTEN ve Şube Genel Sekreterimiz Yasin DIVRAK tarafından basın ve kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Şube Başkan Yardımcımız Av. Semih BİTEN tarafından okunan açıklama şu şekildedir:

“Bilindiği üzere Derneğimiz, kuruluşundan bu yana darbe karşıtı bir duruş sergilemiş, 28 Şubat post modern darbesi karşısında da dimdik durmayı başarmıştır.

Tarihte az görülür şekilde halkın karşı koymasıyla akamete uğrayan 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi de Derneğimiz; Yönetimi, üyeleri, destekçileri ve gönüllüleriyle darbelere karşı bu duruşunu sürdürmüştür.

Darbe girişimi sonrasında, darbeyle ve darbecilerle, ortaya çıkan kargaşa ve şiddet olaylarıyla mücadele etmek amacıyla ülke genelinde Olağanüstü Hal ilan edildi. İlan edilen OHAL gün itibariyle tam 6 kere uzatıldı ve 20 nci ayını doldurdu. Bu süre zarfında toplamda 30 adet olağanüstü hâl KHK’sı yayınlandı.

Devletlere olağan üstü, yani normal hukuk zemini dışında, yani anormal düzenlemeler ve müdahaleler yapma yetkisi tanıyan ve bu özelliğiyle doğal olarak bireysel, sosyal ve siyasi hakları kısıtlamak anlamına gelen OHAL ve uygulamaları ilk günden itibaren MAZLUMDER tarafından izlendi, birçok sonucu hakkında basın açıklamaları yapıldı ve tetkik edildi.

Bu kapsamda bugün sizlerle paylaşacağımız “OHAL Dönemi Hak İhlalleri Raporu”, devlet veya devlet dışı kişilerden, kurumsal yahut şahsi hiçbir maddi fon veya finans kullanmaksızın, tamamen Derneğimizin üye ve gönüllülerinin maddi-manevi emek ve katkılarıyla hazırlanan bir çalışmadır.

Raporumuz üç ana bölüm ve bir ekten oluşmaktadır.

Birinci bölümde OHAL’in ve KHK’ların anayasal çerçevesi değerlendirilmiş ve çıkarılan KHK’lar insan hakları yönünden değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bununla birlikte ortaya çıkan sosyal maliyet yani mağduriyetler ele alınmıştır.

İkinci bölümde OHAL döneminde yaşanan soruşturma ve kovuşturma süreçleri değerlendirilmiş, KHK’lar ile işten atılmaların, uzun gözaltı ve tutukluluk sürelerinin, mal varlıklarına tedbir konulmasının, iddianamelerin gecikmesinin yol açtığı mağduriyetler ele alınmıştır.

Üçüncü bölümde ise OHAL döneminde ve OHAL’in oluşturduğu atmosferin de etkisiyle yoğunlaşan hak ihlali iddialarına kategorik başlıklar halinde değinilmiştir.  Değerlendirmelerimizi yaparken gerek derneğimize gelen başvurularda dile getirilen gerekse de basın yayın organları ve sosyal medyaya yansıyan ihlal iddiaları esas alınmıştır.

Raporun eki niteliğindeki bölümde ise KHK düzenlemeleri ayrıntılı olarak ele alınmış, bugüne dek yayınlanan KHK’ların içerikleri, etki alanları da dikkate alınarak belirli başlıklar altında istatistiki bilgilerle birlikte değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Başarılmış darbelerin ardından yaşanan hukuksuzluk ve kaosun nedeni, toplumsal desteği olmayan cuntanın, olası muhalefeti sindirerek kendisini kabul ettirmeye çalışmasıdır. Ama halk tarafından engellenen bir darbe teşebbüsü sonrasında işletilecek bir hesap sorma sürecinde, toplumsal destek sorunu bulunmaz. Toplumun çoğunluğu, zaten meşru yönetimi desteklemektedir. Darbe teşebbüsüyle ortaya çıkan tehdit, bu desteğin gücüyle belki biraz geç ama mutlaka bertaraf edilebilir.  Bu nedenle halk tarafından engellenen bir darbenin ardından yaşananların “başarılı” olmuş bir darbe sonrasında yaşananlardan farklı olması gerekir.

Toplumsal meşruiyet, hukuk içinde kalarak ve herkesin (suçluların bile) birtakım haklara sahip olduğunu kabul ederek sağlanır.

15 Temmuz darbe girişiminin akabinde ilan edilen ve halen uygulanmakta olan OHAL döneminde, darbeci yapıyla irtibat ve iltisağı olduğu düşünülen kişilere karşı yetkililerin takındığı bazı tutum ve davranışlar insan hakları yönü ile kabul edilebilir değildir. Bu süreçte, haklarında somut delil dahi olmaksızın, sırf ihbarlara dayanılarak birçok kimse hakkında yasal işlem yapılmıştır. Bu durumun telafisi çok zor (belki de imkânsız) mağduriyetler oluşturduğu ve oluşturacağı muhakkaktır.

Raporda yer alan tespit, tahlil ve örnekler gösteriyor ki darbe teşebbüsü sonrası ilan edilen OHAL döneminde özellikle KHK’lar vasıtasıyla keyfî uygulamaların önü açılmış, olağanüstü dönemlerde dahi dokunulmaz kabul edilen bazı temel hakların özüne dokunacak düzenlemeler yapılmıştır.

KHK’larla on binlerce insan bir daha dönmemek üzere kamu görevinden ihraç edilmiştir. OHAL komisyonu kurulana kadar bu kişilere, hukuk nazarında haklarını arayabilecekleri bir yol da gösterilmemiştir.

Komisyonun kurulup fiilen çalışmaya başladığı zamana kadar geçen sürede oluşan mağduriyetler, insan hakları yönünden kabul edilebilir makuliyet sınırının çok üzerindedir. Fiilen çalışmaya başladığı tarihten sonra ise ihraç edilen kişilerin sayısal çokluğu ve yapılan başvuruların yüzbinlerle ifade ediliyor oluşu karşısında Komisyon, etkili bir denetim mekanizması olmaktan da uzaktır. Komisyon üyelerinin sayısı da göz önünde bulundurulduğunda, mağduriyetlerin nasıl giderileceği ciddi bir soru işareti oluşturmaktadır.

Suç isnat edilen kişilerin yargı mercileri önünde masumiyetlerini etkin bir şekilde ispat edebilme imkânlarının kısıtlanması yeterince mağduriyet oluşturuyorken, en son çıkarılan 696 sayılı KHK’yla hükme bağlanan “tutuklulara tek tip kıyafet uygulaması”, masumiyet karinesinin de açık bir şekilde ihlali anlamına gelmektedir. İnsanlık dışı uygulamaların ve hak ihlallerinin sembolü haline gelen Guantanamo uygulamasını örnek alan bu düzenlemeden derhal geri dönülmelidir.

KHK’larla, darbe teşebbüsü, terör eylemleri ve bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması süreçlerinde yer alan sivillere, belirsiz ifadelerle tanınan hukuki ve cezai sorumsuzluk, keyfi davranışlara sebep olma potansiyeline sahiptir ve yeni hak ihlallerine kapı aralayacak düzenlemelerdir. Darbeye ve darbecilere karşı koyma vatandaşların tabii bir hakkıdır ve TCK gereği “meşru müdafaa” kapsamında bir eylemdir. Mer’î hukukta bu tür eylemlere karşı şahsi cezasızlık ve hukuka uygunluk nedenleri açıkça düzenlenmişken, muğlak ifadelerle yürürlüğe konulan düzenlemeler, kendisini kendinden menkul “vatan savunması”ndan sorumlu gören, hukuk dışına çıkmaya istekli kişileri cesaretlendirebilir.

Hukukun temel prensiplerinden olan, “delilden suça ve suçluya” ulaşma ilkesinin, OHAL döneminde yürütülen soruşturmalarda yara aldığı görülmektedir. Geçmişte de bu ilkenin ihlali nedeniyle birçok masum insan cezalandırılmıştır. Bu OHAL döneminde de devletin geçmiş alışkanlıklarını devam ettirdiği, somut deliller olmaksızın kişileri gözaltına aldığı, tutukladığı üzüntüyle izlenmektedir. Tüm soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin etkili ve adil bir şekilde yürütülmesi, hukuki delile dayanarak gözaltına alma ve tutuklamaların yapılması, tüm bunlarla birlikte insan haklarının özüne zarar vermeden suça ve suçluya ulaşılması gerekmektedir.

OHAL döneminde CMK’daki gözaltı sürelerinin uzatılmasının yanında, yargının geçmişten gelen soruşturmaları makul sürede sonuçlandırmama alışkanlığının daha da arttığı, iddianamelerin uzunca süre hazırlanmadığı, şüpheli sıfatını taşıyan birçok kimse ile ilgili henüz soruşturma süreçlerinin tamamlanmadığı görülmektedir. Üstelik bu kişilerin birçoğu hakkında adlî kontrol veya tutuklama gibi hürriyeti kısıtlayıcı tedbirlere başvurulmaktadır. İddianamelerin hazırlanamaması ve yargılama süreçlerinin uzaması nedeniyle, aslında “tedbir” mahiyetinde olması gereken tutuklama uygulaması, “cezalandırma” aracına dönüşmektedir. Soruşturma ve yargılama makamlarının delilleri toplamadan suçluyla ilgili tedbirlere başvurma alışkanlığından vazgeçerek mevcut süreçleri en hızlı şekilde sonuçlandırması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

OHAL döneminde cezaevlerinde de insan hakkı ihlallerinde artışlar yaşandığı gözlemlenmiştir. Özellikle FETÖ örgüt üyeliğiyle suçlanan kişiler ile diğer tutukluların farklı uygulamaya maruz bırakılması, avukat görüşlerine zaman sınırı getirilmesi, avukat görüşlerinin görevli nezaretinde yapılması veyahut kayda alınması gibi uygulamalar savunma hakkının etkin kullanılmasını engellemektedir.

OHAL nedeniyle tüm tutuklu ve hükümlülerin zaten kötü olan cezaevi şartları daha da kötüleşmiştir. Mevcut cezaevlerinin kapasiteleri insani yaşam standartlarının altında iken darbe girişimi sonrası tutuklanan, haklarında hüküm verilen binlerce kişi nedeniyle cezaevleri bütün mahpuslar açısından en temel insani ihtiyaçların dahi karşılanamadığı mekânlar haline gelmiştir. OHAL bahane edilerek cezaevleri yasaklarında artışlar yaşanmaya başlamıştır. Bu süreçte cezaevlerini gözlemleyen Cezaevi Komitemizce, daha önceden rahatlıkla edinilebilen dergi ve kitaplara yasaklar getirildiği, birçok hususun tamamen cezaevi idaresinin keyfiliğine terk edildiği, çok basit gerekçelerle eş ve çocukların mahpus görüşlerine kısıtlama ve yasak getirildiği tespit edilmiştir.

Hukukun askıya alındığı, hukuki güvencenin zayıfladığı, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği “darbeler” insan hakları açısından ne kadar kabul edilemez ise, birçok temel hak ve hürriyetin askıya alındığı bir sürece evirilen OHAL dönemleri de kabul edilemezdir.

Bu vesileyle MAZLUMDER İstanbul Şubesi olarak;

Darbelerle, darbecilerle ve her türlü suç odaklarıyla mücadelenin hukuk içinde kalınarak yapılması, temel insan hakları ilkelerine riayet edilmesi gerektiği çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Unutulmamalıdır ki; mücadele hukuk içinde kalındığında anlam ifade eder. Adil devlet, düşmanına bile adaletle davranabilen devlettir; adaletten hiçbir zaman vazgeçmemeye davet ediyoruz.

İstisnai bir uygulama olan ve bugüne kadar ciddi hak ihlallerine yol açmış ve yeni hak ihlallerini üretme potansiyeline sahip OHAL’in bir an önce sona erdirilmesi gerekmektedir.

Ulusal ve uluslararası mevzuatın uyulmasını zorunlu kıldığı ilkelere riayet edilmesi, dokunulmaz kabul edilen hakları zedeleyici uygulamalardan uzak durulması gerekmektedir.

Bu meyanda OHAL sürecini insan hakları ve mağduriyetler üzerinden inceleyen “OHAL Dönemi Hak İhlalleri Raporu”muzu kamuoyunun dikkatine sunuyor, bundan sonraki süreçleri de yakından takip edeceğimizi ve adil şahitler olarak sözümüzü söylemekten çekinmeyeceğimizi, bir kez daha ilan ediyoruz.

MAZLUMDER İstanbul Şubesi”

 

Rapora buradan ulaşabilirsiniz

YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 2018-03-30
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4632113