TCK Tasarısında (STK`lar Bağlamında) Tüzelkişilerin Sorumluluğu

GİRİŞ
Mevcut TCK'yi bütünüyle değiştirecek ve yeni temel ceza kanunu olarak yürürlüğe girecek Türk Ceza Kanunu Tasarısı TBMM'ye sunulmuş olup halen Adalet Komisyonunun gündemindedir ve Meclis Genel Kuruluna sevk edilmeyi beklemektedir. 2004 yılı başlarında kanunlaşması öngörülen tasarı üzerinde tartışmalar sık sık medyaya da yansımaya başlamıştır. Vurgulamak gerekir ki, temel bir kanun olan Ceza Kanunu Tasarısı, başta akademisyenler olmak üzere farklı toplumsal katmanların ve kurumların katkı ve eleştirilerine muhtaçtır.
Toplumlar, ihtiyaç duydukları sosyal düzeni ve sosyal barışı sağlamak için bir "hukuk düzeni" oluştururlar. Hukuk düzeninin bir parçası olan ceza hukuku normları diğer hukuk dalları gibi sosyal düzene yardımcı olma amacı taşır. Ceza normlarının farklı ve belirgin özelliği ise devlet gücünün kullanılması yani devlet tarafından (zorla) uygulanabilmesidir. Sosyal düzeni sağlama amacına dönük bu normların hak ve özgürlüklerin korunmasına ters düşmemesi gerekir. Ceza hukukunun, suçu ve suç karşılığı konulan yaptırımları kapsamına alan maddi ceza hukukunun temel kanunu olan Türk Ceza Kanunu (TCK), toplumu oluşturan tüm bireyleri yakından çok yakından ilgilendirmesi bakımından temel kanunlardandır. TCK'nin temel kanun olması nedeniyle sıradan / herhangi bir kanun değildir. Temel kanun olması, toplumun farklı kesimleri ve çeşitli kurumlar arasında tartışılması ve en azından kanunun önemli noktaları bakımından bir uzlaşma zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Türk pozitif hukukunun tecrübeleri göstermektedir ki; toplumun yapısına uymayan, üzerinde yeterince tartışılmadan yapılan hukuki düzenlemeler, başka ülke kanunlarının "resepsiyon" yöntemiyle yasalaştırılması, hukuk normlarının toplum tarafından içselleştirilmemesi sonucunu doğurmakta bu da uygulamada sorun ve sıkıntılara yol açmaktadır. Bunun sonu olarak da, yasalarda -hukukçuların bile zorlukla takip edebildiği- sık sık değişikliklere gidilmektedir. İnceleme konumuz bakımından örnek vermek gerekirse, TCK'nin yürürlüğe girdiği 1926 yılından bugüne kadar 62 defa değiştirilmesi -neredeyse her bir yıla bir deşiklik düşüyor- bunu açıkça ortaya koymaktadır. Yürürlükteki TCK, bilindiği gibi 1889 İtalyan Zanardelli kanunu esas alınarak hazırlanmıştır. Mevcut TCK Tasarısı da her ne kadar özgün bir çalışmaymış gibi görünmekte ise de büyük ölçüde 1994 tarihli Yeni Fransız Ceza Kanunu esas alınarak hazırlanmıştır.
Bu çalışmamızda TCK Tasarı'sında tüzelkişilerin ceza sorumluluğu ile ilgili düzenlemeyi, özellikle Türkiye pratiği çerçevesinde Sivil Toplum Kuruluşları (STK'lar) açısından ele alacağız. Önce kısaca STK'ların önemi ve tasarı hakkında bazı genel bilgilerden sonra asıl konumuza geçeceğiz.

I - STK'LARIN ÖNEMİ
Sivil toplum kuruluşları (STK), toplumsal çoksesliliğin, insan haklarına saygılı bir rejiminin, ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmenin temel güvencelerinden biridir. Bu güvenceye olan inanç, Avrupa Birliği (AB) uyum süreci ve yasal değişikliklerle siyasal partiler, bürokrasi ve kamuoyu tarafından daha hızla benimsenmeye başlanmıştır.(1) 1996 yılında İstanbul'da yapılan BM Habitat II Konferansı'da STK'ların önemini gündeme getirmiştir. Özellikle 17 Ağustos depreminden sonra devlet kurumlarının 'iflas' etmesi, buna karşılık gönüllü sivil organizasyonların muazzam bir yardım seferberliği gerçekleştirmesi(2) (üstelik birbirine 'hasım' sayılabilecek farklı toplumsal kesimlerin birlikte çalışması), sivil toplumun ve gönüllü girişimlerin ne kadar 'hayati' önem taşıdığını ortaya koymuştur. Diğer yandan, insan hakları konusunda faaliyet gösteren STK'lar etkili bir aktör olarak(3) , Türkiye'nin, uluslararası insan hakları standartlarına kavuşması yolundaki çabalarında önemli bir rol almaktadırlar.
Üçüncü sektör olarak da adlandırılan STK'lar, belli bir amaç etrafında bir araya gelen bireylerin eşit katkı ve sorumluluklarla kurdukları yatay örgütlenmelerdir. Çok farklı amaçlar edinmelerine karşılık hepsinin ortak karakteristik özelliği iktidarı ele geçirme amaç ve çabasının olmamasıdır. Bu apolitik tutuma karşılık, STK'ların bugün oynadığı rol ile politikayı etkilemesi, onu günlük hayata çekmesi ve devletin tüm kademelerindeki yönetici ve siyasetçilerle diyaloğa girmesi de kaçınılmaz görünmektedir. Bunda, halkın politikacılara yüklediği sorumluluğun, 4-5 yılda bir sandık başına giderek denetlemek yerine, her gün her konuda sorgulama, eleştirme gibi daha somut bir görev yüklemesi ve politikaya müdahale olanaklarının STK'lar aracılığıyla arttırılması önemli bir etkendir.(4)
Türkiye'de, dernek, vakıf, sendika, meslek örgütleri kar amacı gütmeyen kuruluşları adlandırmada daha çok STK kavramı kullanılmakta ise de demokratik kitle örgütü (DKÖ), hükümetdışı örgüt (HDÖ), gönüllü teşekküller gibi kavramlar da kullanılmaktadır. Dünyanın bir çok ülkesinde, NGO (Non Governmental Organisation) veya NPO (Non Profit Organisation) adı verilen bu oluşumlar, kuruluş ve işleyişleri açısından -dernek, vakıf, kar amacı gütmeyen şirket, tüzel kişiliği olmayan platform gibi- değişik yapıda olmalarına rağmen, devletle ilişkileri, sağlanan vergi veya imtiyazlar, denetim ve sorumlulukları bakımından aynı hukuki düzenlemelere tabidirler. (5) Türkiye'de, tüzelkişiliği olmayan girişim, platform gibi yapılanmalar hukuk düzenince tanınmamıştır. Dernek, vakıf, sendika vs. her bir yapılanma farklı hukuki düzenlemeye sahiptir.

II - TCKTASARISI HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Hükümet tarafından TBMM'ye sevkedilen ve halen komisyon gündeminde bulunan TCK Tasarısı, küçük değişiklikler dışında 1997 Öntasarısı ile aynıdır. Yani mevcut tasarı 1997 öntasarısı üzerine inşa edilmiştir.
Tasarı mevcut TCK'daki klasik ayırım olan "Genel Hükümler", "Özel Hükümler" ve "Kabahatler" ayırımını terk ederek sadece iki kitap olarak hazırlanmıştır. 1. Kitap: "Genel Hükümler" ve 2. Kitap: "Özel Hükümler" olarak düzenlenmiş, Kabahatler ayrı bir bölüm olmaktan çıkarılmıştır. Ayrıca tasarı, TCK'daki "Özel Hükümler" adı altındaki tasniften farklı olarak tasnif edilmiş, Tasarının 2. Kitabında 1. Kısım "Kişilere Karşı Suçlar" (1-127. maddeler), "Topluma Karşı Suçlar" (234-355. maddeler) ve "Millete, Devlete ve Kamusal Barışa Karşı Suçlar ve Son Hükümler" (356-502. maddeler) olmak üzere üç kısma ayrılmıştır.
Her ne kadar Tasarının Genel Gerekçe'sinde "Tasarı, kişilere karşı suçlara özel hükümlerin başında yer vermiş bulunmakta ve böylece, insanı ve insan haklarını koruma ilkesine verdiği üstün değeri ifade etmek ve esasını oluşturan suç ve ceza politikasının temel hedefini bir kere daha vurgulamak" istediğini belirtmekle birlikte suç ve cezaların düzenlenmesine baktığımızda bu hedefin gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Tasarının, gerekçesinde her ne kadar insan haklarını üstün tuttuğu iddia ediliyorsa da, Tasarı açık bir şekilde yasakçı ve baskıcı bir niteliğe sahiptir. Yeni ve orijinal bir kanun tasarısı olarak özgürlükçü ve liberal bir anlayış yerine, tersine yasakçı ve otoriter bir anlayış hakimdir.
Mevcut TCK'ye göre farklılıklara ve olumlu taraflarına değinmek gerekir. Bunlar özetle şöyle sıralayabiliriz: Suç ve cezanın kanuniliği ilkesi yanında "güvenlik tedbirlerinin kanuniliği" ilkesi, Türk vatandaşlarının yabancı ülkelerdeki gözetim ve tutukluğunun Türkiye'de verilen cezadan mahsup edilmesi, şartlı tahliyenin tüm suçlar için aynı olması, ızdırar halinin aşılması halinin yeniden düzenlenmesi, hapis - ağır hapis cezası ayrımının kaldırılması, faal nedametin genel hafifletici neden olması, tekerrürde uygulanacak tedbirler, işkence suçunun kapsamının genişletilmesi, Jenosit ve İnsanlığa Karşı Suçlar ile Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti'nin suç olarak düzenlenmesi gibi hususlar tasarının olumlu yönleri olarak değerlendirilebilir.
Her ceza kanunun kapsadığı suçlar, suçlara öngörülen cezalar itibariyle suç ve ceza siyaseti açısından amaçladığı hedefler bağlamında bir "ideolojisi"(6) vardır. Kanunlar hazırlanırken, özellikle ceza kanunlarının "Özel Kısım"larında suçlar belirtilirken bu ideoloji kendini ortaya koymaktadır. Tasarının ideolojisini öne çıkarması bakımından, bir fikir vermesi amacıyla bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1 - Tasarıda Devletin Korunması Ön Plana Çıkmaktadır: Tasarı gerekçesinde her ne kadar çağdaş bir anlayışla ve kişi haklarını ön plana aldığı ifade edilmişse de, tasarıda devletin korunmasının ön plana çıktığı açık bir şekilde kendini göstermektedir. Bu amaçla bir çok hukuk dışı kavrama da yer verilmiştir. Tasarıda yer alan bu kavramlar soyut, müphemdir. Bu kavramlar subjektif yorumlara açık olmaları bakımından kanunilik ilkesine aykırıdır. Örneğin "Devletin bağımsızlığının azaltılması, Devletin güvenliği ve iç ve dış siyasal yararlar, devlet sırrı, Türklük, alenileşmemiş söz, milli renkleri taşıyan özel bayrak, temel milli yararlar, yabancı devletin Türkiye'ye "hasmane hareketler"de bulunmasını sağlamak gibi objektif olmayan kavramlar tasarının öncelikle "devleti koruma" saikinin etkili olduğunu göstermektedir.(7)
Tasarının bir çok maddesinde devlet sırları ve gizli kalması gereken bilgiler açıklanmaması ile ilgili hükümler yer almaktadır. Bu hükümler basın özgürlüğünü de kısıtlamakta ve bazı durumlarda müebbet hapis cezası öngörmektedir.
Tasarının bazı maddeleri de sivil itaatsizliği suç haline getirilmektedir. İlgili maddeler de açıkça -tüzelkişi demeye bile gerek olmadan- "dernek, vakıf ve benzeri kuruluşlar"ın mensupları veya "mensup olmasalar bile bu kuruluşların adına veya adları kullanılarak" yapıldığı takdirde; veya "siyasal ve ideolojik maksatlarla" yapılmışsa cezaların ağırlaştırılarak verilmesi öngörülmüştür. Bu maddelerde, sivil itaatsizliğin suç haline getirilmesi dışında, toplumu depolitize etme ve örgütlü hareket etmekten kaçındırma amacı görülmektedir.
Ayrıca, Tasarı da yer alan 19 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 14 tanesi devlet aleyhine işlenen suçlar için öngörülmüşken, 5 tanesi topluma ve kişilere karşı işlenen suçlar kısımlarında yer alması; 14 müebbet hapis cezasının 4'ünün kişilere karşı, 10'u ise devlete karşı işlenen suçların müeyyidesi olarak öngörülmesi tasarıya hakim olan anlayışı ortaya koymaktadır.(8)
2- Kişilere Karşı İşlenen Suçlar ile Malvarlığına Karşı Suçların Cezaları Arasındaki Dengesizlik Vardır: Kişilere karşı işlenen suçlar için öngörülen cezalar, malvarlığına karşı işlenen suçlar için öngörülen cezalardan daha düşüktür. Yine malvarlığına karşı işlenen suçlar kamu davası ağırlıklı iken, kişilere karşı işlenen suçlar daha çok şikayete bağlı suçlar olarak düzenlenmiştir.(9) Yani tasarı kişilere karşı suçları baş tarafa almakla, kişiyi daha fazla koruma altına almamıştır
3- Ayrımcı ve Adalet Duygusunu İnciten Maddeler: Tasarıda yer alan bir çok madde açıkça "ayrımcılık"a sebep olacak uygulamaları netice verecektir. Bu düzenlemeler ayrımcı, adalet duygusunu inciten, hukuka aykırıdır. Örneğin çocuğunu öldüren annenin çocuğun evlilik dışı olması halinde indirim sebebi olması, evlilik dışı birliktelik suç olarak düzenlenmediği halde evlilik dışı birliktelikte dini nikah kıyılmışsa evlenen taraflar ve nikahı kıyan için suç oluşturması, ırza geçme suçunda "küçüklerin ve çocukların rızası ile ırzına geçilmesi"nin (!) indirim sebebi sayılması, ırza geçme suçunda failin veya -çok failli ise- faillerden birin mağdurla evlenmesi halinde cezanın ortadan kalkması vs. hususlar ayrımcı ve adalet duygusunu inciticidir.
Tasarı başka bir çok yönleriyle de eleştirilmektedir. Tasarı kişilere karşı suçları Özel Hükümlerin başına almasına, kişiyi daha fazla himaye etmiş görüntüsüne rağmen gerçekte şekilcilikten öte bir değişikliğe gidilmemiştir.(10) Tasarının bir çok maddesi mevcut TCK'ye göre daha geri bir anlayıştadır.

III -STK'LAR BAĞLAMINDA TÜZELKİŞİLERİN SORUMLULUĞU

1 - GENEL OLARAK
Tasarının 25. ve 26. maddelerinde genel olarak tüzelkişilerin ceza sorumluluğu düzenlenmiştir:

Özel hukuk tüzel kişilerinin ceza sorumluluğu
Madde 25- Özel hukuk tüzel kişileri, kanunun ayrıca belirttiği hâllerde, organ veya temsilcilerinin tüzel kişi yararına işledikleri suçlardan dolayı sorumludurlar. Bu sorumluluk, fiili işleyen kimsenin suçunu ortadan kaldırmaz.
Tüzel kişinin sorumluluğu hakkında kanunların ayrıca hüküm koyduğu hâller saklıdır.

Özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanacak cezalar
Madde 26- Özel hukuk tüzel kişilerinin organ veya temsilcilerinin tüzel kişi yararına işledikleri suçlardan dolayı sorumlu oldukları hâllerde, fiili işleyen kimse hakkında hükmedilen veya hükmedilmesi gereken para, müsadere veya mülkiyetin Devlete geçirilmesi cezaları tüzel kişi hakkında da ayrıca hükmolunur.
Fiili işleyen kişi hakkında hükmedilen veya hükmedilmesi gereken hürriyeti bağlayıcı cezalarla kamu hizmetlerinden yasaklanma, bir meslek veya sanat veya ticaretin icrasının durdurulması cezalarının sürelerini aşmamak üzere tüzel kişinin çalışmadan yasaklanıp yasaklanmayacağına veya ne süreyle yasaklanacağına mahkemece karar verilir. Bu hâlde mahkeme, tüzel kişinin beş yılı aşmamak üzere, atayacağı denetçilerin kontrolü veya yöneticilerin eliyle çalışmalarını sürdürmesine de karar verebilir.
Kanunların, tüzel kişinin feshini veya kapatılmasını ayrıca öngördüğü hâllere ilişkin hükümler saklıdır.
Görüldüğü gibi Tasarının düzenlemesi yalnızca özel hukuk tüzelkişilerine ilişkin olup kamu hukuku tüzelkişileri ceza sorumluluğu dışında tutulmuştur. Özel hukuk tüzelkişileri arasında kazanç paylaşma amacı güdüp gütmemesi ayrımı yapılmamış, bütün özel hukuk tüzelkişileri için ceza sorumluluğu öngörülmüştür. Tüzelkişiler, kazanç paylaşma amacı bakımından fark gözetmeksizin dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasal partiler, kooperatifler ile kolektif, komandit, limited ve anonim şirketler özel hukuk tüzelkişileri kapsamında cezai olarak sorumlu tutulabileceklerdir.(11) 26. Maddeye göre tüzelkişilere uygulanabilecek yaptırımlar şunlardır: para cezası, müsadere, mülkiyetin devlete geçirilmesi, tüzelkişinin çalışmadan yasaklanması, adli gözetim altında çalışma ve tamamen kapatılma.
Tasarının Özel Kısmında sayılan suçlar içerisinde hemen hemen bütün kısımlarda; jenosit, şantaj, düşünceyi açıklama özgürlüğü, dolandırıcılık, yangın, uyuşturucu madde imalatı, bulaşıcı hastalıklar, usulsüz ölü gömülmesi, ihaleye fesat karıştırma, sahtecilik, banka ve kredi kartlarının kötüye kullanılması, rüşvet verme vs. gibi birbirinden farklı 55'ten fazla suçta özel hukuk tüzelkişilerinin ceza sorumluluğu söz konusudur.

2 - TÜZELKİŞİLERİN SORUMLULUĞU
Tüzelkişilerin, organlarının hukuka aykırı eylemlerinden dolayı hukuki sorumluluğu kabul edilmekle birlikte, cezai sorumluluk konusu Ceza Hukukunun gerek uygulamasında gerekse öğretisinde çeşitli dönemlerde çokça tartışılmış ve hala da tartışılmaya devam edilen, kesin bir sisteme oturtulamamış olan bir konudur. (12)
Bilindiği gibi, tüzelkişiler kanunlara dayanılarak oluşturulur ve gerçek kişilerden farklı olarak sınırlı hak ve fiil ehliyetine sahiptirler. Hak ve fiil ehliyetini de organları vasıtası ile kullanırlar. Çağdaş anlayışa göre tüzelkişiler ancak haksız fiil işleyebilme, yani bir hukuk davasında tazminatın muhatabı olma veya idari ceza hukuku anlamında idari bir cezanın muhatabı olabilir. Yani tüzelkişinin cezai sorumluluğu ancak ekonomik konularla sınırlı olabilir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiyesi ve bir çok uluslar arası Ceza Hukuku kongresinde de tüzelkişilerin cezai sorumluluğu prensibi bu anlamda kabul edilmiştir.(13) Bilinen istisnası Yeni Fransız Ceza Kanunu (1994) olup madde gerekçesinde de belirtildiği gibi bu kanundan etkilenerek hazırlanmıştır.
Tasarının 25 ve 26. maddeleri genel olarak tüzelkişilerin cezai sorumluluğunu düzenlemiş, "Özel Hükümler" kısmında bir çok madde de tüzelkişilerin de sorumlu olduğu hüküm altına alınmıştır. "Tüzelkişi yararına" işlenen suçlarda, hem fiili işleyen hem de tüzelkişi ayrı ayrı cezalandırılması (bir suç için iki ceza verilmesi), tüzelkişinin mahkeme kararıyla geçici veya sürekli olarak yasaklanması veya mahkeme kararıyla atanacak yöneticilerin veya denetçilerin kontrolü altında çalışmalarına devam edebileceği hüküm altına alınmıştır.
Halbuki tüzelkişiler kriminal anlamda bir suçun faili olmaları mümkün değildir ve kriminal cezanın muhatabı da olamaz. Çünkü, tüzelkişilerin varlığı tüzük denilen bir hukuki bir metinle kurulur. Tüzük ise kanuna, genel ahlak ve adaba aykırı olamaz. Böyle bir aykırılık var ise tüzelkişi "yok" hükmündedir. Bu nedenle tüzelkişi kanunun faaliyetine dahil etmediği bir suçun da faili olamaz. Suç ancak tüzelkişinin organlarını oluşturan gerçek kişiler tarafından işlenebilir.(14)
Tüzelkişilerin cezai sorumluluğu ile ilgili maddelerde, ceza hukukunun temel ilkelerine ve hukuk devleti ilkelerine aykırı bir şekilde düzenleme yapılmıştır. Tasarının tüzelkişilerin ceza sorumluluğuna ilişkin hükümleri doktrinde ağır eleştirilere muhatap olmuştur.(15) İlginç olan, Komisyon Başkanı Dönmezer, ders kitabında(16) suç faili olarak tüzelkişilerin ele alındığı kısımda farklı düşünmekte ve tüzelkişilerin sadece "hukuki sorumluluklarının" olabileceğini kabul etmektedir. (17)
Tasarı da, özel hukuk tüzelkişileri arasında herhangi bir ayrım yapmaksızın, bütün özel hukuk tüzelkişileri için ceza sorumluluğu öngörülmüştür. Dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasal partiler, kooperatifler ile kolektif, komandit, limited ve anonim şirketler özel hukuk tüzelkişileri kapsamında cezai olarak sorumlu tutulabileceklerdir. Tüzelkişilere uygulanabilecek yaptırım çeşitleri ise para cezası, müsadere, mülkiyetin devlete geçirilmesi, tüzelkişinin çalışmadan yasaklanması, adli gözetim altında çalışma ve tamamen kapatılmadır.
Tasarıdaki bu düzenleme, uygulamada "sakıncalı" görülen dernek ve vakıfların, daha doğrusu sivil toplum kuruluşlarının (STK'ların) faaliyetlerinin tamamen denetim altına alınmaları ile gerektiğinde aykırı sesler çıkaranların ağır şekilde cezalandırılabilme imkan ve kolaylığını sağlamış olacaktır. STK'lar, son tahlilde, toplumsallaşmanın örgütlü biçimi ve kolektif özgürlüklerin(18) somut mekanıdır.(19) Tasarının yasalaşması halinde muhalif ve aykırı olma özelliği taşıyan STK'lar mahkeme kararı ile 5 yıla kadar ancak "denetçi kontrolü" altında ya da "mahkemenin atayacağı yöneticiler eliyle" çalışabilecektir.
Dünyada ve Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarının (STK - NGOs) gittikçe kazandığı önemi ve Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile uyum için çıkardığı yasaları göz önüne aldığımızda, tasarı aynen yasalaştığı takdirde olabilecekleri düşünmek zor değil. Böylece başta insan hakları ile ilgili faaliyet gösteren STK'ların, özellikle de muhalif ve aykırı sayılan bütün dernek ve vakıfların siyasi nedenlerle kapatılması ya da mahkemece yönetici ve denetçilerin atanarak STK'lerin "devlet kontrolü altında" tutulması sağlanmış olacaktır. Bu da dünyada ve Türkiye'de genel olarak STK'ların ivme kazanan itibarlarına karşılık, bu düzenleme ile, bir olgu olarak "paravan" STK'ların oluşturulmasının (20) yanında, Türkiye'de zaten birçok zorluğa göğüs gererek çalışan STK'ların amacından saptırılarak içinin boşaltılacağı ve yasal zeminde paravanlaştırılabileceğini göstermektedir.
Tasarıda, tüzelkişilerin cezai sorumluluğu ile ilgili düzenleme bir çok yönüyle hukuka aykırıdır. Şöyle ki;
1 - Özel Hukuk Tüzelkişilerinin cezai açıdan sorumlu tutulmaları, her şeyden önce "eşitlik ilkesi"ne aykırı bir şekilde kamu hukuku tüzelkişilerinin cezai sorumluluğu bakımından ayrı tutulmuştur. Nitekim daha önceki tasarı metninde yer alan kamu hukuku tüzelkişilerinin sorumluluğu 2000 yılındaki değişiklik ile metinden çıkarılmıştır.(21)
2 - Tüzelkişilerin ceza sorumluluğu, faaliyetlerini organları eliyle yani gerçek kişiler tarafından yerine getirmesi nedeniyle ceza hukukunun temel ilkelerinden olan "ceza sorumluluğunun şahsiliği" ilkesine (dolayısıyla Anayasanın 38/6. maddesine de) aykırıdır.(22) Nitekim, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına göre, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesini "herkesin ancak kendi eyleminde sorumlu tutulması" şeklinde tanımlamakta,(23) üçüncü kişilerin eyleminden dolayı sorumluluğu ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine aykırı saymaktadır. Bu çerçevede tüzelkişinin organ veya temsilcilerinin eyleminden dolayı tüzelkişiliğin cezai bakımdan sorumlu tutulması üçüncü kişinin eyleminden sorumluluk demektir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nin kararları ışığında ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesine getirdği yorumlar göz önüne alındığında Tasarının 25 ve 26. maddeleri Anayasa'nın 38/6 maddesine aykırı olacaktır.(24) Doktrin açısından da, Türk Ceza Hukukçuları, genel eğilim olarak tüzel kişilerin ceza sorumluluğunun "cezaların kişiselliği" kuralına aykırı olduğu yönünde düşünmektedir. (25)
3 - Tüzelkişi "yararına" suç işleyen kişinin cezalandırılması ayrıca tüzelkişinin cezalandırılmasına engel teşkil etmemesi bakımından da "bir suç için birden fazla ceza verilemeyeceği" kuralına da aykırıdır.
Şüphesiz burada önemli olan, "sakıncalı" görülen dernek ve vakıfların, yani sivil toplum kuruluşlarının (STK'ların) faaliyetlerinin denetim altına alınmaları, ve gerektiğinde aykırı sesler çıkaranların cezalandırılmaları olacaktır. Tasarının yasalaşması halinde "hizaya girmeyen" STK'lar mahkeme kararı ile 5 yıla kadar ancak "denetçi kontrolü" altında ya da "mahkemenin atayacağı yöneticiler eliyle" çalışabilecektir.


3 - SİVİL İTAATSİZLİK VE STK'LAR
Tasarının 306 ve 307. maddelerine göre izinsiz veya izne aykırı olarak duvarlara veya otomobillere yazı yazmak, yapıştırmak, pankart asmak halinde 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu suç dernek, vakıf veya diğer kuruluşlar adına yapılırsa bir katı oranda arttırılır. Bu fiiller eğer siyasal veya ideolojik maksat taşımıyorsa 1 aydan 6 aya kadar değişen hapis cezaları öngörülmektedir. Görüldüğü gibi insanların tepkilerini ortaya koymaları, izinsiz ilan ve benzerlerinin asılması veya yazı yazılması suç olarak düzenlenmesinin yanında ifade özgürlüğünün önüne set çekilmektedir. Aynı maddelerde "Dernek, vakıf gibi kuruluşlar adına yapılması halinde cezanın bir kat oranında arttırılması, STK'lere bakış açısını; siyasal ve ideolojik maksat olup olmaması halinde öngörülen cezalardaki aşırı fark da toplumu depolitize etme ve örgütlü mücadeleden uzak tutma amacını ortaya koymaktadır.

SONUÇ OLARAK
Türkiye'de genel olarak hukukçular, özel olarak da mahkemeler tutucu / statükocu ve muhafazakar bir yapıya sahip olduğu bir gerçekliktir. Özgürlükten değil, devlet güvenliği endişesi ile daha çok yasaklardan yana hareket ettikleri süregelmiştir. TCK Tasarısının gerekçesinde her ne kadar özgürlükçü olduğu, insanı ve insan haklarını koruma ilkesine üstün değer verildiği ileri sürülmüşse de maalesef bu şekilcilikten öteye gidememiş, haklı olarak ağır eleştiriler almıştır. Yukarıda değindiğimiz tüzelkişilerin ceza sorumluluğu konusu dışında ayrıca düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler konusunda insan haklarına aykırı düzenlemeler vardır. Uygulama da bunlar veya başkaca maddeler bir çok soruna yol açabilecektir.
TCK Tasarısının, yürürlükteki kanun hükümlerinin çoğunun sırasını, madde numaralarını değiştirmek, kabahatleri cürümler arasında yer vermesiyle yeni ve orijinal bir metin olarak kabul etmek mümkün değildir. Tasarı, baskıcı bir devlet anlayışını yansıtmakta; bu haliyle yasalaşması halinde son yıllarda insan hakları ve özgürlükleri çerçevesinde yapılan -özellikle uyum yasaları ile yapılan- yasal değişikliklerinin heba olması ihtimali pek yüksektir. Bu nedenle TCK tasarısı yönelik eleştiriler için en azından iki şıktan birisi yerine getirilmelidir: ya özgürlükçü bir anlayışla yeni bir tasarı hazırlamak, ya da hiç olmazsa özgürlükçü ve insani bir anlayışla revize etmek. Her iki halde de başta üniversiteler, STK'lar, barolar gibi farklı toplumsal katmanların, kurumların ve kişilerin eleştiri ve önerilerine başvurulmalı, görüşleri dikkate alınmalıdır. Kanaatimizce, Tasarıya hakim olan genel anlayış nedeniyle, tasarı metni revize edilse bile yine de insan hakları ve özgürlükler açısından bir çok sorunu kaynaklık edebilecektir. Bu nedenle insan hakları eksenli bir anlayışla yeni bir tasarının hazırlanması gerektiği kanısındayız.
Her durumda, TCK Tasarısında, tüzelkişiler ile ilgili düzenlemelerde gerekli değişiklikler yapılarak, tüzelkişiyi tamamen sona erdirerek tümden cezalandırılması yerine, tüzel kişi içindeki organlarda görev yapanların kişisel sorumlulukları esas alınmalıdır. Bu nedenle tüzelkişiyi tamamen sona erdirecek düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Bunun yanında, tüzelkişilerin (uygulamada STK'ların) yargı kararıyla yöneticiler atanması ve adli gözetim altında (denetçilerin kontrolünde) çalışması asla kabul edilemez. Bu düzenleme, ne hukuk devleti anlayışıyla ne de sivil toplum kuruluşu mantığıyla bağdaşır. Yasa olarak önümüze gelecek temel ceza yasası metninin, çağdaş bir anlayışla hazırlanması, STK'ları devlet düşmanı veya rakip olarak değil, sivil toplumun ve demokratikleşmenin bir katalizörü olarak görmesi gerekir.


NOTLAR
1 - AVCI, İnal. 15.9.2003 günü Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfının Ankara Sheraton otelinde yaptığı "AB Uyum Yasaları Çerçevesinde Vakıf ve Derneklerin Durumu" başlıklı sempozyumdaki konuşma metni.
2- Deprem sonrasında yaşananlar için bkz. KIVANÇ, Ümit. "Deprem Sonrasında Devlet ve Siviller: Sarsıntı". İn: Türkiye'de Sivil Toplum ve Milliyetçilik. İletişim Yay. 2001 İstanbul s.599-607
3 - TARHANLI, Turgut. "Türkiye'de Sivil Toplum ve Devlet", in: Türkiye'de Sivil Toplum ve Milliyetçilik, s.420
4 - YERASİMOS, Stefanos. "Sivil Toplum, Avrupa ve Türkiye." İn:Türkiye'de Sivil Toplum ve Milliyetçilik. s.14
5 - AVCI, agm.
6 - DÖNMEZER, Ord. Pro. Dr. Sulhi. "Bir Ceza Kanunu veya Tasarısının Değerlendirilmesi Yöntemi", Prof. Dr. Nuri Çelik'e Armağan, C.1, Beta Yay. s.240
7 - YILMAZ, Halim. "Yeni TCK Tasarısı Üzerine Bir Değerlendirme" Toplum ve Hukuk, Yaz 2003, Yıl:2 S.7 s. 74-75
8 - ŞAMLI ve diğerleri, Türk Ceza Kanunu Tasarısı Hakkında Değerlendirme Raporu, s.22-23.
9 - BENLİ, Fatma. "Kadın Hakları Açısından Türk Ceza Kanunu Tasarısının Değerlendirilmesi", www.ada-aras.net
10 - HAFIZOĞULLARI, s.38-39
11 - KANGAL, Zeynel T. Tüzelkişilerin Ceza Sorumluluğu, Seçkin yay. Ankara 2003 s.197
12 - AKTÜRK, Bora. Tüzelkişilerin Ceza Sorumluluğu, (http://www.hukukcu.com/bilimsel/index.htm)
13 - BALCI, Muharrem. "TCK Öntasarısı veya Napolyon Emirnamesi", Yenişafak, 30 Nisan 1998
14 - HAFIZOĞULLARI, s.52 ; ARTUK-GÖKÇEN-YENİDÜNYA, s.135; BALCI, Muharrem. "TCK Öntasarısı veya Napolyon Emirnamesi", Yenişafak, 30 Nisan 1998
15 - Bkz. KANGAL, s.197; ARTUK-GÖKÇEN-YENİDÜNYA, s.135; HAFIZOĞULLARI, s.52 ; İÇEL, ve diğenleri, İçel Suç Teorisi, s.59; Aktürk agm.
16 - DÖNMEZER, Ord. Prof. Dr. Sulhi - ERMAN, Prof. Dr. Sahir. Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Genel Kısım C.II, 10. Bası, Beta Yay.İstanbul 1994 s.401-420
17 - Dönmezer Hocanın ders kitabındaki görüşleri; doktrin anlatıldıktan sonra "Kanaatimiz" alt başlığı altındaki bölümde aynen şöyle geçmektedir:
<<…Tüzelkişiliğin hukuki esası hakkında hangi teori kabul edilirs e edilsin tüzelkişilerin 'bir suçlu kişiliği' taşıdıklarını iddia etmek mümkün değildir… Ceza hukukunda suç faili veya suçlu, Devletin koyduğu normlara isyan eden, böyle bir istek ve iradesini açığa vurabilen, isnad yeteneği ile kusurluluğu haiz bulunan bir varlıktır ve bu nevi yetenekler ancak gerçek kişilerde bulunur. Tüzelkişilerin organınca bir suç işledikte, bütün bu yetenekleri kendisinde toplayan ve özellikle kusurlu şekilde hareket eden kimse veya kimseleri tesbit etmek ve sadece onu veya onları cezalandırmak gerekir ve bu keyfiyet cezaların bireyselleştirilmesi esasına da uygun düşer: bu suretle tüzelkişiliği alet ederek, diğer üyeleri kandırarak, suç işleyen kimselerin kişiliklerine uygun bir tarzda işlem görmeleri, buna karşılık bir takım fırsatçıların elinde oyuncak olan fakat kusurlulukları, gereken özeni göstermemekten ibaret bulunan kimselerle, esasen yapılan işlerden habersiz bırakılan üyelerin, kişiliklerine asla uygun bulunmayan haksız bir cezaya çarpılmamaları sağlanmış olur. … Ancak, tüzelkişilerin ekonomi ve maliye alanlarındaki gelişmelerini gözöünde tutarak, organlarının işleyebilecekleri suçlardan dolayı hukuki sorumluluklarının kabulü gerekir…>> (İtalik ve vurgular hocaya aittir). Bkz.. DÖNMEZER, - ERMAN, s.408-409
18 - KAPANİ, Münci. Kamu Hürriyetleri, 3. bası, AÜHF Yay. Ankara 1970 s. 249
19 - TANÖR, Bülent. Türkiye'nin İnsan Hakları Sorunu, BDS Yay. 3. Baskı, tarihsiz. s.99
20 - TARHANLI, Turgut. "İnsan Haklarını Uluslararasında Korumanın Başka Bir Yolu: Sivil Toplum Kuruluşları", Yeni Türkiye, İnsan Hakları Özel Sayısı C.II, Yıl:4 S. 22, Temmuz-Ağustos 1998 s. 1288
21 - KANGAL, s.197
22 - İÇEL, Kayıhan- SOKULLU-AKINCI, Füsun - ÖZGENÇ, İzzet - SÖZÜER, Adem - MAHMUTOĞLU, Fatih Selami - ÜNVER, Yener, İçel Suç Teorisi 2. Kitap, 2. Bası, Beta Yay. İstanbul 2000 s.58
23 - "ceza sorumluluğunun kişiselliği ilkesi cezaların yalnız suç işleyenler ile ortakları hakkında uygulanması, başka bir ifadeyle herkesin ancak kendi eyleminden sorumlu tutulması ve suç işlenmedikçe veya işlenmesine teşebbüs edilmedikçe kimseye ceza sorumluluğu yükletilemeyeceği biçiminde tanımlanabilir" (Aktaran KANGAL, 201, konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi karar numaraları için 40 nolu dipnot)
24 - KANGAL, 202. (Yazar, Tüzelkişilerin ceza sorumluluğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarında, Mahkemenin tüzelkişiyi bir gerçeklik olarak ele aldığını, organların kolektif iradesinin tüzelkişinin iradesi oldğundan, organlardaki gerçek kişilerin suç işleme iradesini üçüncü kişinin iradesi olarak görmediğini, bunedenle tüzelkişilerin ceza sorumluluğuna ilişkin tasarı hükümlerinin Anayasa aykırı bulunmayacağını da aktarmaktadır. Bkz. s. 202)
25 - AKTÜRK, agm.
Hazırlayan
Av. Halim YILMAZ

YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 2004-04-23
Şube ve Temsilcilerimiz
istanbul
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İSTANBUL ŞUBESİ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk. No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (212) 526 2440 | Faks: +90 (212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4644215